Milleti hâlâ çözemediler...
Yiğidi öldür hakkını yeme demişler.
Sadece yiğidin değil hiç kimsenin hakkını yememek lazım.
Yaptıklarını unutmamak lazım.
Vefasızlık etmemek lazım.
Pireye kızıp yorgan yakmamak lazım.
Hepimiz zaman zaman öfkeleniyoruz.
Günlük hayatımızda karşımıza çıkan çözümsüz konular bu öfkenin en önemli sebeplerinden...
Çözümü mümkün konuları insan kendine uzun süreli dert etmiyor.
Son dönemde geçim sorunu çözümsüz bir hal aldı.
Herkes bu yüzden öfkeli.
Dövizle kazananlar dışındaki hemen hemen herkes, salgın öncesindeki hayatını arar durumda.
Asgari ücretle geçinen 7 milyon çalışan ve bir o kadar çevresi için geçim, son dönemin en ciddi ve çözümsüz sorunu...
Bu da sinirleri geriyor. Çaresizlik insanı oldukça yıpratıyor.
Muhalefet tam da bu noktaya baskı uyguluyor.
"Erken seçim", "Hemen seçim" ısrarının arkasında bu var.
Biliyorlar ki bu ülkede darbeler dışındaki iktidar değişimlerinin çoğu ekonomik nedenlerle oldu.
Gerçekten de şu günlerde bir seçim olsaydı, muhalefetin şansı daha yüksekti.
Muhalefet, iktidara gelmeleri durumunda ekonominin kısa sürede düzeleceğini düşünüyor.
Bırakın iktidara gelmelerini, "Erken seçim kararı alınsın döviz hemen düşecek" diyenler çoğunlukta.
Muhalefetin seçmene şu andaki vaatleri bunlar etrafında dönüyor.
Döviz düşecek, tüm fiyatlar bir anda balon gibi sönüp gidecek, enflasyon düşecek vs...
Peki bu söylemler ne kadar gerçekçi?
Cevap verelim; Ekonomideki sorunlar ne kadar gerçekçiyse, bu vaatler de bir o kadar gerçek dışı...
Kendisi de bizzat defalarca söylediği gibi, partisini yönetmekte zorluk çeken bir genel başkan mı ekonomideki bu sorunları pat diye bitirecek?
Ya da bir önceki seçimde kendi partisinin oylarının tamamını bile alamayan bir genel başkan mı ekonomiyi düzeltecek?
Daha düne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın emrinde çalışan başka bir genel başkan mı?
Ya da "Şuraya kadar ben yaptım, şuradan sonra işler kötüleşince bıraktım" diyen diğeri mi?
Veyahut da geçen seçimde halkın sadece yüzde 1.35'inin oy verdiği mi?
Türkiye'nin ekonomik açıdan son yıllarda en iyi dönemi ne zaman yaşadığı belli.
Gezi olayları öncesindeki dönem...
Faiz dipte, kur dipte, enflasyon düşük, alım gücü yüksek vs...
Diyorlar ki "Bu Ali Babacan'ın başarısı"...
Kendisi de o dönemde yaptıklarını şimdi de yapıp ekonomiyi düze çıkarabileceğini söylüyor.
Elbette Sayın Ali Babacan'ın da başarısıydı o dönemde yapılanlar.
Benim bu noktada soracağım soru şu: Muhalefet, ekonomide şu anki kötü durumun sorumlusu olarak kimi görüyor?
Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Lütfü Elvan'ı mı? Hayır tam tersi, Elvan'ı başarılı ve dürüst olarak görüyorlar.
Önceki bakanları mı görüyorlar? Ona da hayır... Çünkü "Onları oraya getiren suçlu" açıklamasını defalarca yaptılar.
İşte bu noktada bir çelişki ortaya çıkıyor.
İyiyi alttakine bağlayıp, kötüyü üsttekine bağlamak gibi...
Öyle ya ekonomideki başarılı dönemi Ali Babacan'a mâl edenler, kötü dönemden Recep Tayyip Erdoğan'ı sorumlu tutuyor.
Ya ikisinden de en üsttekini sorumlu tutarsınız, ya da ikisini de alttakine fatura edersiniz.
Bir öyle bir böyle, işine geldiği gibi konuşmak hiç tutarlı değil.
Dönelim ilk cümlelere; yiğidi öldür ama hakkını yeme...
Bu ülke vesayetten kurtulma konusunda çok yol aldı.
Bu ülke demokrasi ve özgürlükler konusunda çok yol aldı.
Bu ülke terörle mücadele konusunda çok yol aldı.
Bu ülke ekonomide de yol almıştı, ama orada kalamadı. Bu konuda bir geriye gidiş yaşandı.
Yanlışları söylerken bunların hakkını vermekten geri durmayalım.
Tersinden de söyleyeyim, bunların hakkın vermek, yanlışları dile getirmeye engel değil.
Türkiye'de yaşayanlardan iktidar için birer eleştiri listesi yapmasını istesek, herkes oraya koyacak çok madde bulur.
Bunları dile getirmek önemli.
Ama iş geçen salı günü yaşanan şekle dönüştüğünde, bu milletin büyük çoğunluğu o listeyi cebine koyar ve söyleyeceklerini erteler.
Geçtiğimiz salı günü yaşananların kabaca bir özetini yapacak olursak; bir gün önce "Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz" açıklaması geldi, birileri cevap olarak kuru yüzde 15'e kadar yükseltti, birileri birden arka arkaya görüşmeler yaptı ve "Erken seçim", "Hemen seçim" çağrıları yaptı, birileri halkı sokağa çıkarmaya çalıştı...
Hiç kimse bana bu zincirin birbirinden bağımsız olduğunu söylemeye kalkmasın.
Geçen salı bu ülkede geçmişte defalarca oynanan bir oyun yeniden sahnelenmek istendi.
Başaramadılar. Çünkü Türk Halkı, iş bu noktaya geldiğinde nerede duracağını defalarca gösterdiği gibi yine ortaya koydu.
Sonrasında gelen "Seni seçime zorlayacağım" lafı her şeyin özeti aslında.
Hem bu söz hem de o oyuna bilerek katılan ya da kendini kullandıranlar tarih önünde sorumlu...
Muhalefet yapmak çok kıymetli. Fikir geliştirmek çok kıymetli, İktidara, bu ülkeyi yönetmeye talip olmak ve bu yolda strateji geliştirmek çok değerli.
Ama tüm bunlar, bu ülkenin, bu halkın menfaatlerini önceleyerek yapılmalı.
Aslolan tüm bunları, bu ülkenin, halkın menfaatlerini gözeterek kurmak ve uygulamak.
Önceliğiniz bu ülke ve bu halk olduğunda, doğruları söylemekten çekinmediğinizde bu halk sizi eninde sonunda bağrına basar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.