Cumhurbaşkanı’nı gerçekten seviyor musunuz?
Şehir, ülke ve İslam coğrafyası ile yepyeni bir moda girerken haftanın ilk yazısında belki birilerine göre lüzumsuz bir konuya değineceğim.
Böylesine sıkıntılı bir konuya neden değinmek istedim?
Geçmişte yaşadıklarımdan hiç mi ders almadım?
Yoksa içinde bulunduğumuz kaosa rağmen hâlâ salakça Donkişotluk mu yapıyorum?
Belki de “Memlekette yazacak hiçbir şey bulamadın mı da böylesine sıkıntılı işler için kafa yoruyorsun? Kafa yormakla kalmıyorsun bir de bunları alenen yazıyorsun” diyenlerimiz de olacak.
Otur oturduğun yerde, milletin yaptığı gibi inansan da, inanmasan da at yazının başlığına “Hoş geldin on bir ayın sultanı Ya Şehr-i Ramazan”.
Sonra döşen altına bu milletin en çok sevdiği, ya da sevdiğini sandığın konuları yaz sana da “aferin” demeseler de hiç değilse sövmesinler.
Ya da, ya da birilerinin kafasını karıştırdığımız için yazımızı arşivlerine almasalar (!).
...........
Vallahi gazetecilik mesleğinde her halde görmediğim mutluluk, yaşamadığım sıkıntı çile kalmadı. Allah beterinden saklasın ama bilmeyerek de olsa artık çile, eziyet, işkence çekme yaşım geçti. Bununda bilincindeyim.
Hep deriz ya gazetecilik bizim için bir kara sevda. Bu kara sevda da öyle otomobillerin camlarına, kamyonların arkasına yazıldığı gibi sıradan bir cümle olmaktan çok öte hala birebir heyecanla yaşadığımız “kara sevda” dır.
O zaman biz ekmeğini yediğimiz bu işi adam gibi yapmak zorundayız.
Çünkü maddi olarak aldığımız paranın, işgal ettiğimiz masanın hakkını vermek zorundayız.
Bir diğer çünkü ise bu işin vebal kısmı.
Zaman siz değerli okurlarımızdan, hiç tanımadığımız insanlarımızdan kendilerine eksikliklerin, yanlışlıkların serzenişleri geliyor.
Biz mesleğimizin vebal bilinci içerisinde bunları da konunun muhataplarına hakaret etmeden, küfretmeden, onlara da söz hakkı bırakarak köşemize taşıyoruz.
Peki tanımadığımız insanın o şikayetini yazdığımız zaman, konunun muhatabı Bakanlar, vekiller, Belediye Başkanları, siyasiler, rektörler, askerler, polisler, müdürler bize teşekkür mü ediyor sanıyorsunuz?
Diş biliyorlar, öfkelerini içlerine akıtıp fırsat kolluyorlar.
Durun daha bitmedi. Bir kenara not alıp “bizi oyacakları gün için bir bir sayıyorlar”
Biraz esneme olduğu zamanda “Senden başka yazan var mı? Sen yazmasan ne olurdu yani?” diyorlar.
Peki biz o konuyu dile getirmediğimiz, göz ardı ettiğimiz zaman ne olacak?
Bir; o kişi bizim üç kuruşa satın alındığımızı yaşayarak görüyorlar. Meslek her geçen gün kan kaybederek, itibar irtifa kaybederek sona gidiyor.
İki; o kişinin çektiği sıkıntı ya da sorunun vebali o vatandaştan bize geçmiş oluyor.
Özetle bu konu çerçevesinde bilerek kimseye haksızlık etmeden, iftira atmadan, yasal ve hukuk çerçevesinde konuları tam olarak yazamasak da konunun vahametine göre sadece ucunu kanatıp, sadece toz kaldırıp vebali sorumluların harekete geçmesi için onlara atıyoruz.
...............
Bugün dile getirmeye çalışacağım mevzularda tamamen bu vebal düşüncemiz çerçevesinde olacak.
Böyle bir konuyu da ne tek bir Allah’ın kulu “bunu bir yaz abi” dedi, ne de çıtlattı. Yaz deseler de yazmazdım zaten.
Tekrar, tekrar altını çizerek birebir yaşadıklarımdan, işittiklerimden, gördüklerimden dolayı “vebal” olgusu içerisinde düşüncemi yazmak istiyorum.
..............
AYASOFYA CAMİ İMAMİ MEHMET BOYNUKALIN...
Bu değerli hocamız görevden ayrılmadan önce attığı twitler ile Türkiye’nin gündemine oturunca bende sizler gibi kendisini daha yakından tanımaya ve takip etmeye çalıştım.
Hocamız aslında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin bir öğretim üyesi üstelik de profesördü.
Ayasofya Camiine baş imam olarak atanmıştı.
Demek ki hoca öyle sıradan bir bilim adamı, bir din adamı değil, alt yapısı ile oturuşu duruşu ile Ayasofya Camiine baş imam olarak atanmıştı.
Çünkü Ayasofya Camii sadece bizler için değil Türkiye için değil İslam alemi için sembol bir camii idi.
Caminin yapılışından tarih boyunca yaşadıkları ile bir noktada sadece İslam alemi için değil Dünya için semboldü.
Böylesine bir camiye baş imam olarak atanan Sayın hocamız attığı twitler sonrası da Türkiye’de karpuz gibi ikiye bölünmüş ülke insanları içinde Türkiye’nin yarısı kendisine “aferin” derken, yarısı da “tepki” veriyordu.
Ama sonuçta Boynukalın Hoca artık her twiti sonrası Türkiye’de gündemdi.
Hocanın twitlerine destek verenler konu ile ilgili hiçbir derin bilgiye sahip olmasalar da “Bu ülkede ağzı olan konuşuyor da camii imamları mı konuşmayacak? Artık esas konuşması gerekenler imamlardır” derken karşı kesim ise yine anlasalar da anlamasalar da “İmam efendi camii cemaatine hitap etsin ülke meselelerine karışmasın” diyordu.
İşte tamda bu noktada geçen ay yapılan AK Parti Büyük Kongresi öncesi ve sonrası başta Külliye olmak üzere AK Parti Genel Merkezi başta olmak üzere Başkentte pek çok etkin yetkin AK Partili kurmay ile bu işleri birebir kapalı ortamlarda konuşuyorduk. Pardon biz konuşmuyorduk da bu büyüklerimiz konu ile ilgili görüşlerini samimi bir şekilde bizlerle paylaşıyorlardı.
En sonunda amiraller bombasının patlamasının ardından konu “İmam efendi görüşünü beyan eder de amiral mi görüşünü beyan edemez?”e kadar gelince hocamız istifa ederek görevinden ayrıldı.
............
Bakın ben işin siyasi yönünü bilmem anlamamda.
Ama Büyük kongre öncesi de, sonrası da hocaefendinin attığı twitlerden Sayın Cumhurbaşkanımızın çevresinde en yakın olan isimler, Sayın Cumhurbaşkanımızın güvenerek en yakın yerlere getirdiği insanlar rahatsızdı.
Böyle olunca insan ister istemez demek ki Sayın Cumhurbaşkanımızda rahatsız diye düşünmez mi?
*****
SARIKLI CÜBBELİ AMİRAL KONUSU
Ayasofya Camii Baş imamı gibi yine fotoğrafları ile gündeme düşen bu konu ile ilgili Savunma Bakanlığı yasalar çerçevesinde prosedürü sürdürüyor.
Olsun bu iş hala Türkiye’nin siyasetinde sıcaklığını koruyor değil mi? Tanıyan, tanımayan, ama muhalefet olsun diye, ya da bir yerden vuralım da nereden olursa vuralım diyerek konuyu taaa Sayın Cumhurbaşkanına kadar götürüyor. Doğru mu?
....................
İki rahmetli Cumhurbaşkanı ile çalışmış, Cumhurbaşkanlığı muhabirliği yapmış bir gazeteci olarak dünde, bugün de hatta yarında Türkiye Cumhuriyetinin 1 numaralı ismi, Türkiye içinde ve yurt dışında Dünya’da Türkiye Cumhuriyeti Devletini 1 numara olarak temsil eden hiç kimse temsil ettiği devletin ve milletinin bu tür görüntüler ile gündeme gelmesinden memnun olmaz.
Dahası böyle şeylere izin vermez. Bunlardan mutlu olmaz.
.............
Dedik ya Sayın Cumhurbaşkanının en üst makamındaki isimleri ile ülke gündemini konuşurken bu tür konular, bana göre de Türkiye’ye ile asla bağdaştırılmayacak kadar küçük, basit ve de yanlış konulardı.
Sayın Cumhurbaşkanının beş vakit namaz kıldığını, Kur’an-ı Kerim’i gereken her yerde nasıl okuduğunu dünya biliyor değil mi?
Bu durumdan içerisi de dışarısı da kendine göre görmesi gerekeni görecek.
Ama hiç kimse, hele hele altında bizzat Cumhurbaşkanının altında onay imzası, ya da oluru olan kişiler bundan sonra hareketlerine, adımlarına, konuşmalarına daha dikkatli olmaları gerekir diye düşünüyorum.
Çünkü Ankara sınırlarını terk edip milletin arasına, esnafın, öğretmenin, emeklinin, işçinin, öğrencinin arasına girdiğimiz zaman görüyoruz ki bu insanlar en büyük zararı Sayın Cumhurbaşkanına, dolayısıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devletine veriyorlar.
Kabul edin etmeyin, bu tür konular sevenleri için Cumhurbaşkanına, sevmeyenler içinde Türkiye Cumhuriyeti Devletine zarar veriyor diyor ve bugünlük noktayı koyuyoruz.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
İnsanlığın iki tür ahlak anlayışı vardır. Biri sözünü edip uygulamadığımız, diğeri uygulayıp sözünü etmediğimiz
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gerçeklerle yüzleşmekten korkmadığımız zaman daha iyi ADAM oluruz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.