Uğur Özteke

Uğur Özteke

Düğün pilavlarına virüs ayarı yapılmalı

Düğün pilavlarına virüs ayarı yapılmalı

Sayın Cumhurbaşkanımızın son açıklamaları ile normalleşme sürecinde tünelin sonunda ilk ışıklar göründü. Bu yapılan açıklamalara göre sektör çalışanlarından sade vatandaşımıza kadar herkes kendi çapında gardını almaya başladı.

Görünen şu ki önce bayram hazırlığı, ardından bayramda 4 ya da daha fazla gün sokağa çıkma yasağı ve bayram sonrası zincirlerin koparılması.

Allah sonumuzu hayır etsin inşallah demekten başka bir şey denmiyor.

Çünkü bir yanda can.

Yani ya öleceksin ya sürüneceksin durumu var.

Hangi aklı selim hastanelerde sürünmek, yoğun bakımlarda ağzınızda burnumuzda hortumlar günlerce uyutulmak ister? Hastalığı yenip çıksanız bile vücut için ondan sonrası daha başka bir muamma.

Tamam hastalanmayalım, sokağa da çıkmayalım derseniz.

O zaman da önce yavaş yavaş ve farkında olmadan kafayı yemeye başlıyorsunuz. En iyi ihtimal hastalık hastası yeni bir tip oluveriyorsunuz.

Hem öyle eve kapanalım hastalık hastası olalım demek de işin kurtuluşu değil ki?

Can olayından sonra sizi bekleyen bir canan meselesi var.

Günümüzün candan sonraki cananı tartışılmasız para.

İnsanımızın parası nerede ise canına eşit hale gelmiş durumda.

Sağlıklı nefes aldın mı, ardından da özgürseniz, hava su güneş gibi olmazsa olmazımız para.

Eeeee evde oturmakla da gökten para yağmıyor değil mi?

Ya da kapınızı çalıp “Buyurun size 5 bin lira diyen var mı?”

Geçtik paradan puldan telefonunuza hiç şöyle bir mesaj gelme ihtimali var mı?

“Üç aylık doğalgaz, elektrik, su, kira ve kredi borçlarınız ödenmiştir”...

..............

Yani korksak da korkmasak da, istesek de istemesek de normal hayatımıza dönmek zorundayız.

Bu hepimiz için bir gerçek.

Parası olan için de parası olmayan için de işlerin eve kapanarak yürüme şansı bir yere kadar ondan sonra hayat durur. Hayat durdu mu açsınız demektir. Açlık ise Allah muhafaza daha büyük felaketlerin habercisidir.

Onun için biz bir yenden siyasilerin dediklerini dinliyoruz diğer yandan hekimlerin.

Bundan böyle gelin siz siz olun hep birlikte bir; maskesiz asla. İki sosyal mesafeye dikkat. Üç, bu utanarak söylüyorum temizlik.

Düne kadar temiz olduğunu iddia eden bir milletin ferdi olarak temizlik diyoruz ya vallahi de kendinden utanıyorum billahi de…

....................

“NE OLDU Bİ ŞİYCİK OLMADI İŞTE”

Siyasilerin ve yöneticilerin dedikleri ile biraz nefes alan ve zaten ruhunda vurdumduymazlık ile beslenen belli kesim bir insanımız var.

Şimdi şehrimizde bir yaşanmışlığı buna örnek olarak sizlere aktarmak istiyorum.

Maskesi çenesinde bir genç, doktora muayene olmaya gelir.

Doktor Bey maskesi çenesinde içeriye giren genci uyarır.

“Maskenizi lütfen düzgün takar mısınız?”

Genç şaşırır ama serde delikanlılık var ya;

“Doktor Bey takılı ya görmüyor musunuz?”

Tecrübeli doktor sakin ve yumuşak ses tonu ile tekrarlar;

“Bakın ben sizden çok daha zor şartlar altında ve kendimi sadece maske ile değil bir çok koruyucu malzeme ile koruyarak çalışıyorum. Eğer maskeniz ile ağzınızı burnunuzu tam olarak kapatmazsanız sizi muayene edemem.”

Genç bu kez diklenir,

“Amma büyüttünüz işi ya. Ne oldu bak doktor bey. Türkiye’de kimseye bi şiycik olmadı”...

Doktorun sabrı taşar ve ses tonunu yükseltir,

“Bu şartlarda size bakmak zorunda değilim. Çıkın dışarı. Aksi halde polis çağıracağım”...

Pabucun pahalı olduğunu gören genç çenesindeki maskesini ağzını burnunu kapatacak şekilde yukarıya çeker ve derdini anlatmaya başlar.

Neyse genç muayenesi olurken doktor bey gence yine babacan bir tavırla nasihatlerde bulunmaya devam eder.

Genç çıkarken doktordan özür diler.

..............

Yani normalleşme sürecine tamam.

Ama asla ve asla tedbiri bırakmak yok.

Hele hele atın ölümü arpadan olsun misali “Bize bi şiycik olmaz” mantığına asla yer yok.

Dünyadaki en büyük salgınların tarihini okuduğunuz zaman ikinci ve üçüncü dalgaların ilk çıkıştan daha çok ölümlere sebebiyet verdiğini görürsünüz.

Ülke olarak bugünlere çok iyi geldik.

Hadi biraz daha sabır ve dikkat.

Sonunu da güzel getirelim inşallah.

 

******

 

BİZE KIZAN OKURUMUZLA ANLAŞTIK      

Hani bir gün önce bizi “AKP yağcısı ” yapan okurumuz sağ olsunlar dün şöyle bir yorum yapıyorlardı;

Emekli vatandaş/

Uğur Bey hakkını helal et dünkü yazıyı tekrar okudum benim kızgınlığım size değil. Sağ ol Allah razı olsun yine de bir emeklinin duygularını dile getirmişsin AKP yağcılığı derken her şey yolunda insanımız rahat anlamında eleştirdim. Ama gerçekten bu yapılan zamlar, elektrik, doğalgaz hakikaten çok fazla. Allah devletimize zeval vermesin, Reis bu konuda destek oluyor ama emeklilerin durumu zor…”

..............

Dün de yazmıştım. Ben kendimi tam olarak ifade edemediğim için bu okurumuz bizi yanlış anlamıştı.

Ömrünü eşine, çocuklarına ve ülkesine hizmet ederek feda eden ister işçi isterse memur olsun emeklinin hali gerçekten çok zor.

Evet bir insanın emekli olup ömrünün en ele ayağa düşüp muhtaçlık dönemlerinde lira hesabı ile gün sayması kadar acı bir durum olabilir mi?

Hele hele dünya küçüldü değil mi?

Nerede ne oluyor herkes biliyor.

Dünyada farklı ülkelerin emekli olmuş insanları ellerinde bastonlarla emekli maaşları ile dünyayı gezerken bizim faturalara maaş yetiştirmeye çalışmamız çok zor bir duygu.

Bu üzüntü içerisinde yine halimize şükredelim diyorum.

Çünkü hiç değilse işçi memur emeklisi olarak bize bir üç beş kuruş geliyor.

Ya hiç sosyal güvencesi olmayan biz yaşlarda ki insanlarımızın haline ne demeliyiz?

Biz emekliyiz de çalışanın hali çok mu iyi?

Ya çalışanın hali.

Bakın hele son habere;

“Memur-Sen, nisan ayı açlık-yoksulluk rakamlarını açıkladı
4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 492 lira 5 kuruş, yoksulluk sınırı ise 6 bin 986 lira 5 kuruş oldu.”

İş bulan bayram ediyor.

Peki asgari ücret kaç para 2 bin 324 lira.

VALİ TOPRAK’A TEŞEKKÜRLER

Şehri yönetenlerin iyi niyetlerine, hassasiyetlerine, duyarlılıklarına asla laf ettirmem. Bu konuyu da fazla uzatmak istemiyorum. Ama biliyorum ki bu satırlarda dile getirdiğimiz her sorun büyüklerimiz tarafından gündeme alınıyor. Son olarak bir okurumuzun ilettiği işçi servislerinin kontrolü ve bazı iş sektörlerinde ki insanların yasağa rağmen çalıştırılması ile ilgili olarak Sayın Valimiz Cüneyit Orhan Toprak Bey Emniyet nezdinde düğmeye basmış.

Sağ olsunlar var olsunlar.

******

DÜĞÜN PİLAVLARI YENİLENMELİ

Geçtiğimiz hafta bir abimizi fabrikasında ziyarette idik.

Önce yanlış anlaşılmaması için küçük bir detay verelim.

Bu işadamı abimiz dini bilgileri tam ve inançlarını da en üst seviyede yaşamaya gayret eden bir aydın insandır.

İşte hastalık falan konuşulurken abimiz “Uğur abi evde iftarı yengem ile nasıl yapıyorsun?” deyiverdi.

Anlayamadım. Zaten benim salaklaştığımı gören abimiz konuyu açtı.

“Abi çorbayı yengem ile aynı tastan mı içiyorsunuz yoksa ayrı ayrı mı?”

“Ayrı ayrı taslardan abi. Kusura bakmayın, gubuzluk filan demeyin de biz hep ayrı tabaklarda yeriz”

“Tabii yaaa abi. Bunu hastalık için filan da demiyorum. Neymiş efendim Mümin’in artığı Mümin’e şifa imiş”. Geçeceksin bunları abi. Biz de evde ayrı ayrı tabaklarda yiyoruz. Allah aşkına şu bizim pilav meselesini bir yazsana. Artık geçti öyle bir tasa 15 kişinin kaşık sallama işi. Şu Konya pilavı adedine usulüne bir son verilsin. Kamuoyu oluşturulsun. Ortaya konulan tas tabak işi bitsin. Olacaksa da herkes kendi tabağından yesin” diyordu...

................

Bu konu Konya için hayati bir mesele.

Buradan şehri yöneten büyüklerimize seslenmek isterim. 

Sağlık konusu ortada. Yeni bir yönetmelik mi çıkartırsınız genelge mi bilemem.

Ama bizim o klasik geleneksel düğün pilavı işi yeniden şekillendirilmeli deriz.

 

 

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Mutluyken söz vermeyin. Kızgınken cevap vermeyin. Üzgünken karar vermeyin.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Söylediklerimiz ile yaptıklarımız birbirini tuttuğu zaman daha iyi ADAM oluruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Uğur Özteke Arşivi