Vay 900 TL vay, sen nelere kadirsin
Yeni normalleşme sürecinde yeni dönem dün resmen başladı. Vatana, millete ve hepimize hayırlı olsun inşallah.
Eğer olağanüstü işim yoksa her gün sabah kendimce şehri şöyle bir turlarım. Bu arada mutlaka bir iki dostumuzu, büyüğümüzü ziyaret eder çayını kahvesini içerim.
Çünkü şehrin nabzını tutmak, havasını koklamak istiyorsak, inşaattaki işçisinden sanayicisine, öğretmeninden emeklisine, sokakta topun peşinden kan ter içinde koşturan çocuklardan, artık hayatta tek dayanağı o dayandığı bastonu olmuş büyüklerimize kadar, her insanımıza dokunmak gerektiğine inanırım.
Ve bu insanların aldıkları nefesle de bu satırları yazmaya çalışırız.
Hemen bugünkü konularımıza girelim mi?
KIDEM TAZMİNATINDA İŞVEREN CEPHESİ
Biliyorsunuz bizim meselemiz memleket meselesi, ama haddimizi, boyumuzun ölçüsünü ve kilomuzu hiç aklımızdan çıkarmadığımız için şimdilik Konya ölçeklerinde yazmaya devam ediyoruz.
Bu bölümde Konyalı bir işadamının dahası benim bildiğim 50-60 yıllık bir şirketin sahibi dostumdan söz ederek başlayalım.
Kıdem tazminatı konusu Türkiye’nin ve hükümetin gündemine oturdu.
Daha da oturacağından gayri.
Biz yine bu konuları bilmeyiz ve giremeyiz ancak Konyalı işveren açısından konuya şöyle bir dokunmak zorunda kaldık.
İşadamı diyor ki;
“Uğur abi; kıdem tazminatına devlet bir kolaylık göstermeli. İşçi ile işvereni bu konuda karşı karşıya getirmemeli. 20 -30 yıllık işçimizle bu konuda papaz oluyoruz. Konu para oldu mu patronla kavga başlıyor. Bu parayı böyle ayırıp da vermek çok zor oluyor. Devlet çözüm bulsun hele bu sıkıntılı zamanlarda. İşverenden kessin en az yarısını toplu ödemek çok zor abi böyle bir ortamda. Bakalım daha da neler olacak. En yakınımız bile düşman oluyor para alabilmek için. Bunun bir orta yolunu devlet büyükleri bulmalı”.
.............
Bir işçi emeklisinin oğlu, emekli bir işçi olarak, işçinin penceresinden bu paranın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Ama işvereni de özellikle de ekonomik olarak tarihi bir süreçten geçtiğimiz böyle günlerde, işvereni sık boğaz ettiğimiz takdirde Allah korusun zincir bir yerden kopar.
O zaman hepimiz zarar görürüz.
******
SU FATURALARINDA ÖNEMLİ DETAY
Herkes sıkıntılı.
Biz siyasilerin iyiyiz kötüyüz atışmalarından öte, kendi kulağımızın duyduklarına inanmak zorundayız.
Yukarıdan beri ya da pandemi dönemi ile başlayan sıkıntı zor günlerde hep ortamı kimseyi paniğe sürüklemeden uyarmaya çalıştık.
Sıkıntıları küçük küçük dile getirmek zorundayız.
300 işçi çalıştıran patron da zor durumda. İş bulduğu için çok şanslı olan işçi kardeşimiz de zor durumda.
Biz bu zor durumdakilerin (Aslında şanslı insanların) dışında emeklisi, iş arayanı gibi kesime hiç dokunmadan sesleniyoruz.
Allah beterinden saklasın ama sadece bizi değil dünyayı daha zor hatta çok daha zor günler bekliyor.
Böyle dönemlerde elektrik, su, doğal gaz faturaları insanların gözünde dağlar gibi olmuş durumda.
Bakmayın siz havalar biraz ısındı da doğal gaz faturalarından şikayetler azaldı.
Vatandaş nezdinde elektrik özel olduğu için seve seve elektrik faturalarına katlanan bizim millet, su faturalarına gelince isyan bayrağını çekiyor.
Niye?
Çünkü millet olarak suyu hâlâ dağdan akan, Çayırbağı’ndan gelen su yani bedava su olarak görüyoruz.
Bu konu da yine ajandamızda var.
Başta tatlı su çeşmelerinden tutun da camilerimizin şadırvanlarında bile öylesine büyük su israfları var ki?
Bu büyük ruhsuzluğun, bu kâlesizliğin ve büyük gafletin altında ise suyu hep bedava gibi görmemiz yatmaktadır.
Neyse KOSKİ bu konuda Büyükşehir’in en oturmuş sistemine sahip bir kuruluşu.
Bunu yıllardır yazar çizerim.
KOSKİ, Büyükşehir’in büyük gelir kaynaklarından birisi olduğu için eski başkanlardan bu yana taaa eskilere dayanan güçlü bir sistemi vardır.
Dün bizi arayan KOSKİ yöneticileri konunun hem bizim hem de vatandaşın daha iyi anlayabilmesi için epey bir emek sarf ettiler.
Her şeyden önce şunun altını bir çizelim.
Bugün elimize evimize gelen su faturaları nisan, mayıs, haziran aylarının su faturası imiş. Pandemi döneminde sayaçlar okunamadığı için abonenin en düşük kullandığı birim üzerinden faturalandırılmış.
Ne var ki yine rakamların gösterdiğine göre millet olarak evde kaldığımız süreçte su kullanımında rekor kırmışız.
Bazı abonelerimiz diyor ya “Havuzu mu doldurduk?”
Su tüketim rakamlarına göre belki havuzu doldurmamışız ama laf aramızda duşun altından da hiç çıkmamız ki...
Üç ayın ortalamasında düşük rakamlar beklenirken, bu ters orantıdan dolayı faturalardaki rakamlar yükselmiş.
Buna rağmen KOSKİ yöneticileri her türlü eleştiriye açıklar.
Bir yanlışımız varsa hemen düzeltmeye hazırız. Bu konuda telefon hattı kurduk. Dahası isteyen abonelerimize taksitlendirme bile yapıyoruz” diyorlar.
Dahası eğer bir yanlışlık olmuş ise de bunu düzelttiklerini de söylüyorlardı.
Mesela bizim dün örneği verdiğimiz fatura üç aylık bir fatura değilmiş ve o abonenin evi bahçeli bir ev olduğu için sayaç da okunmadığı için 326 günlük fatura bedeli imiş. Bu da tahmini yazılan bir rakam imiş.
Abonenin itirazı üzerine 611 TL olan fatura tutar 208 TL’ye düşürülmüş.
Tekrar ifade edelim.
Hele hele şimdi bir de havalar ısındı.
Virüsün patladığı ve hiç kimsenin korkudan evden çıkmak şöyle dursun pencereden burnunu uzatamadığı o günlerde bu kadar su kullanan millet şimdi bir de havalar ısındı diye duşun altından çıkmaz ise yandık demektir.
Onun için siz siz olun para bir yana suyun damlasının dünya için ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha düşünün. Böylelikle de hep birlikte israftan kaçınalım diyoruz.
******
BUNLAR DEDİKODU DEĞİLGERÇEK “KORONA TEHDİTİ ÇOK BÜYÜK”
Yazımızın başında yine dün sabah şehri turladık dedik ya.
Dün bizim milletin maşallahı vardı.
Çoluk çocuk çarşıda pazarda nerede ise yüzde 99’umuz maskeli idik.
Ve bir kez daha anladık ki bu milletin canı ve parası her şeyden kıymetli.
İnsanları izlerken iç geçiriyordum “Hey gidi 900 lira hey. Sen nelere kadirsin be... Ananın babanın, doktorun hatta devletin en tepesindeki ismin yani Reis’in sözünü dinlemeyen bu millet 900 TL’yi duyunca kuzuya dönmüştü ya...”
...............
Bugün için yerimiz daralıyor.
Diğer sıkıntılı konulara giremeyeceğim.
Ama bugünlük şunu demek zorundayım ki orada buruda şurada.
Resmi ya da özel pek çok kurum ve kuruluşta çalışan insanlarımızda yapılan testler sonucunda pozitif vaka sayısında gözle görülür bir artış var.
Belki ağır tablo ilk başlardaki gibi değil.
Bunda da en büyük etken şehri ve ülkeyi yönetenlerde.
Biz bunu şöyle yapıyorlar, burada bunu yapıyorlar gibi asılsız dedikoduların peşine düşecek değiliz.
Diyeceğimiz tek şey bizde geçtiğimiz haftadan bu yana hangi resmi kurumda hangi birim kapalı. Yani o birimde çalışan işçi ya da memurda yapılan test sonucu pozitif çıktığı için tüm birim çalışanları evlerinde çalışıyor.
Sanayide birkaç büyük fabrika, bir kaç küçük ve orta ölçekli yerlerde işin çabası.
Yani bunlar devletin birimlerinde var. Sonra da bu adresler bize ulaşıyor.
Yine kâlesiz bir kesim şu anda ülkeyi yönetenlerin işin ucunu salıverdiklerini ve “sürü bağışıklığı” dönemine geçildiği iddia ediyor.
Bu iş aklınıza gelen her ülkede olabilir ama Türkiye’de asla olamaz.
Zaten o üç basit kurala kendimiz uysak hastalığa yakalanma şansımız yok denilebilecek kadar az.
O zaman neyin detayını tartışıyoruz ki.
Bu konuda bugünlük susma hakkımı kullanıyorum ve o cebimizde dahi olmayan 900 liradan da olmak istemiyorsak sakın ola maskesiz dolaşmayın diyoruz.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Gösteriş bir insanın kültürel zayıflığını yansıtma halidir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazı sürücüler sola döneceğim diye sinyal verdikten sonra paaat diye sağ tarafa durmadıkları zaman daha iyi ADAM oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.