Dijital Çağ ve değişim
Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu….Yunus Emre
Böyle demiş yüzyıllar öncesinde Yunus…
Salgının özellikle dijitalleşme vasıtasıyla eğitim, iş, yönetim alanlarında, toplumsal yapıda beraberinde getirdiği değişimleri ve kırılmaları ülke olarak tecrübe etmeye devam ediyoruz.
Bir zerre ile kürre de yaşanan/yaşatılanlar değişiyor. Yalan değil hepimiz tozun dumana katıldığını izliyoruz…
İnsanın damarlarına ve sinirlerine yapılan bilinçli müdahaleler karşısında, kontrolünü kaybeden beynimiz bu işi mantığa uydurup makul göstermesi bir zaman meselesi halini alıyor ve değişimi kabullenmekten başka çare de bırakmıyor.
Yaşanan tüm olaylar Dijital Çağ’ın istekleri doğrultusunda insanları, aileleri, toplumları, devlet politikalarını değişime zorluyor. Olayların farkında olanlar, gerçekleri olduğu gibi görenler, planlanan toplum mühendisliği çalışmalarından haberdar olmalarına rağmen teknolojinin kucağına itilmek zorunda kalmaları karşısında, Behçet Necatigil’in şiirlerinde geçen bir ifade de yer aldığı gibi; Biz böyle eğilmezdik çocuklar olmasaydı… dercesine yaşanan değişimi izlemek, beklentilerini karşılamak zorunda kalıyorlar.
Artık okuma, yazma, hesaplamanın yeterli olmadığı, bilgisayar, dijital okuryazarlık, eleştirel düşünme yeteneği ve değişebilme kapasitesine ihtiyaç duyulan dijitalizasyon sürecini doğru okuyup, biyo güvenlik, siber güvenlik, gıda güvenliği, aşı teknolojileri vb. alanlarda gerekli önlemleri almak, problem çözme becerilerimizi geliştirmek zorunda olduğumuz bir dönemin kıskacı içindeyiz. Doğru düşünen, bilgiyi tüketen değil, aynı zamanda üreten ve pazarlayan bir ülke olarak ancak bu kıskaçtan kurtulabiliriz.
Yanlışların düzeltilmesi, düşüncelerin doğru yönde oluşturulmasıyla mümkündür.
Yeni Normale(!) kadar, nasıl bir kıskacın içinde olduğumuz konusunda Postman’a kulak verelim:
‘’- Gösteri Çağı, ideolojinin yerine kozmetiğin geçtiği, hakikatin imaja yenik düştüğü, her şeyin “eğlenceli” bir biçimde sunularak içeriksizleştirildiği, müthiş bir enformasyon bombardımanının insanları parçalara ayırarak tepkisizleştirdiği, hafızanın kaybolduğu, algılamanın ve muhakeme yeteneğinin azaldığı bir dönem. Hayatımız hakkında karar verilen yer olduğu için çok ciddiye alınması gereken politika artık fikre değil görüntüye dayandırılıyor (ABD eski başkanlarından Richard Nixon seçimi makyajcısının sabotajı yüzünden kaybettiğini söylemiş); halkın zihnine kazınacak görüntüleri tasarlayan imaj yöneticisinin cilaladığı “şovmen politikacı” tipi, partinin yerine geçiyor... ‘’
Postman bizi, duygularımızı esir alan renklerin ötesine bakmaya, eğlendiğimiz şeyin ne olduğunu düşünmeye davet ediyordu bu düşünceleriyle.
Bu düşünceler Dijital Çağda da halen geçerliğini korumakta diye düşünüyorum. Dijital çağ, gösteri çağının bir adım ötesi. 2030, 2040 gibi yıllarda hedeflenenler nelerdir? Bilmek, görmek, uygun stratejiler geliştirmek zorundayız.
Problemleri tespit edebilmek, doğru teşhisler koymak, tedavi edebilmek, takip edebilmek, gerekli yerlere zamanında tekmiller verme konusunda durumumuz nedir? Becerilerimiz, hayat tarzımız, ilişkilerimiz değişiyor.
Dijital çağda teknoloji bizi kullanmayı bilenin elinde bir yere götürür. Yoksa bende de bunda var şeklinde bir gösterim parçası haline gelmekten öteye geçmez. Cihazları kontrol etmek yerine (artık kontrolden çıkmış durumda) var olan enerjimizi, çocuklarımızın doğru davranışları sergilemesi konusunda harcamak, onlara sorumlu ve etik teknoloji kullanımı, sosyal medya ahlakı kültürü kazandırmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Gençlerimizin ‘’Ne öğrendiğinden çok ne öğrenmediğiyle ilgilenmek’’ hayati anlamda hata yapmamıza yol açabiliyor…
Toplumsal değişim sürecinde tüm eğitim paydaşları; işin ahlak boyutu ihmal edilmeden çocuklarımıza şu üç şeyi öğretmelidir:
1-ÖNCELİKLE SEÇMEYİ ÖĞRETMELİ
Kişi gelecek toplumların karmaşıklığı ve imkân genişliği içinde kendi yolunu, yapacağı seçim ve tercihlerle çizecektir. İkinci olarak;
2-İLİŞKİ KURMA BECERİSİNİ ÖĞRETMELİ
İnsan toplulukları büyüdükçe yaşam hızı artmakta ve karmaşıklaşmaktadır. Ancak insanlar arasındaki iletişim bağlarını kurmak ve bu hususta teknikler geliştirmek de eğitimcilerin görevlerindendir. Son olarak;
3-ÖĞRENMEYİ ÖĞRETMEK
Geleceğin aydın insanı çok bilen değil, bilgiyi en iyi kullanandır. Yarının cahili okuma yazma bilmeyen değil, nasıl öğrenmesi gerektiğini öğrenemeyen kişi olacaktır…
Güzel ahlak sahibi ahlakı sayesinde, namaz ve oruç sahibinin derecesine ulaşır. (Tirmizi)
-Kişisel çıkarların yaygın gücü yüksek ve yıkıcıdır. Nurettin Topçu ‘’Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister ’’ der bir yazısında. Kendi iç dünyamızda ve toplumumuzda her zaman ahlak ve maneviyatı ön planda tutmalıyız. Ahlak ve maneviyatı güçlü, kültürüne bağlı toplumlar değişen dünyada ayakta kalmayı başarabilmişlerdir. İnsan sorumluluklarını taşıyabildiği ölçüde olgunlaşıyor…
Gençlerimize hayat yolculuğunda yolun değil, yola çıktığı yol arkadaşlarının onları yoracağını öğretmeli, güzel ahlak sahibi refiklerle yol almaları gerektiğini öğretmeliyiz.
Onların bu dijitalizasyon sürecinde kişisel çıkarlarına göre değil, yaradılış gayesine uygun hareket etmeleri için vazifenin büyüklüğünün farkında olmak zorundayız.
İstatistiklerin gösterdiği her zaman gerçekleri yansıtmasa da günlük vaka sayılarına göre şekillenen günümüz dünyasında, eğitim, teknoloji ve girişimcilik becerileri gelişmiş toplumlar bu yaşanan değişimden en az etkilenecek gibi görünüyor. Ancak gençliğini doğru yönde geliştirecek politikalara sahip, kendi toplumuna yabancılaşmadan, birey değil, şahsiyet olmayı başaran, vizyon ve misyonu doğrultusunda hareket eden gençliğe sahip olmaları şartıyla.
Merhum Akif’in Güzel bir sözü var. ’Gittiği istikameti iyi tespit edemeyenler, bindiği dalı iyi tartamayanlar, muhataplarının kim ve ne olduğunu bilmeyenler, eninde sonunda belasını bulurlar.’’ (1913 Sırat-ı Müstakim )
Gençlik bizim için bir fırsattır, bir problem değil. Özellikle genç nüfusa sahip ülkemiz için küresel dünyada söz sahibi olmak adına bu fırsat en büyük değerimiz olarak görülmeli.
Teknoloji-Yetenek-Tolerans birlikte uyum içinde harmanlanmalı. Sadece olaylar karşısında mantıklı hareket eden değil, ahlaklı düşünebilen, bilim, sanat ve estetik yönü güçlü bir gençlik yetiştirmek zorundayız. Aksi durum Darwin’in konuyla ilgili tespitinde onu haklı çıkaracak şu sonuca götürecektir:
‘’-Bilim ve Sanat Kuşun İki Kanadı Gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olurlar. Tavuk toplum önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında değildir.’’
Yeni Normal(!) diye adlandırılan hayatın sarsıcı, öğütücü, dönüştürücü günümüz dünyasında devir artık şikâyet edenlerin, yaşananlar karşısında sadece tahammül edenlerin değil, şahsiyetli, haritada ve sahada güçlü bir şekilde var olan/olacakları Sefer Devri’dir…
Hal sâridir derler eskiler. İçinde bulunduğumuz, büyüklerimizden ayrı kaldığımız bu bayramda tüm dünyanın, yaşadığımız marazdan bir an evvel kurtulması, iyiliklerin hâkim olması dilek ve temennisiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.