Ali Ulurasba

Ali Ulurasba

KENT SELLERİ VE SÜNGER KENTLER

KENT SELLERİ VE SÜNGER KENTLER

Nasıl yönetilirseniz öyle ölürsünüz.

Doğal afetler sonrası büyük yıkımlar ve can kayıplarının öncelikli temel sebebi yönetim biçimidir. Özellikle bu coğrafyada iktidarların sorunun kökeniyle sorunu yoktur. Zaten entelektüel birikimleri de sorunun kökenine inmeye izin vermez. Dış cephenin güven duygusu vermesi yeterli olur.

Aşağı yukarı otuz yıldır çevre sorunlarıyla ilgili kalem oynatmış biri olarak kentlerin ve diğer bütün yerleşim yerlerinin sellerin önünde akıp gitmesi için yapıldığını yazarım, aynı şekilde ülkenin bütün binalarının depremde yıkılması için yapıldığını da. Çevre sorunlarının bizim dışımızda değil içimizdedir. Bizatihi sorunun kendisiyiz.

“Başımı sokacak bir yer” anlayışı, nasıl öleceğimizi belirleyen bir unsur aynı zamanda.

Önümüzdeki süreçte bütün kentlerin dayanıksız olduğunu acıyla tekrar ve tekrar göreceğiz.

“Otuz gün alt geçitleri”nde olduğu gibi yüz günde, iki yüz günde bitirilme gururu taşıyan bir kentleşme, kentlerin ölüme hazırlanmasıydı. Nihayetinde de öyle oldu. Bütün bu plansızlıkların yapıldığı yer olarak Ankara, sel felaketine en fazla maruz kalan kentlerimizde biri oldu.

Mesaj alındı mı?

İstanbul gibi denize kıyı zenginliği olan kentlerde bile sel baskınları yaşanıyor. Bitmek bilmeyen bir yıkımın altına kalıyor insanlar. Ne yapacakları konusunda ise şaşkınlar.

Oysa her şey son derece açık. Doğa artık kulağımıza fısıldamıyor, çığlık çığlığa yanlış yapıldığını adeta bağırıyor. Yanlışın nerede yapıldığını da gösteriyor.

Kentlerin sellere, depremlere ve diğer bütün doğal afetlere karşı dayanıksız yapıldığı, durumun “başımı sokacak bir yer” anlayışının ötesinde olması gerektiği apaçık ortada.

Akıllı, kültürel gelişme dinamiği olan bütün doğal afetlere dayanıklı ve bütün doğal afetleri absorbe edebilecek sünger kentler inşa etmek zor değil. Üstelik bunun örnekleri de var.

Marks’ın altyapının üst yapıyı belirlediği argümanı burada da geçerli, hatta belki de en çok burada geçerli. Kentlerin altyapısı kentleşmeyi, kentliliği belirliyor. Alan kısıtlı olduğu ve başınızı çok ağrıtmamak için kentliliğin kültürel sermayesine girmek istemem. Şu bir gerçek ki, olağanüstü politik iç göç anlayışıyla bir şehirleşme mantığı ve pratiği ile akıllı ve kültürel zenginliği inşasına yansıyan bir kentleşme mantık ve pratiği arasında dağlar kadar fark var. Bu fark başta demokrasi ve hukukun kalitesini gösteriyor. Nitelikli bir kentleşme, nitelikli bir toplum, nitelikli ve kültürel sermayesi yüksek bir geleceğin inşası demek.

Uzun lafın kısası yoktur: Yaşamak bir düşünme biçimidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ulurasba Arşivi