Son 6-7 haftadaki zor fikstüre rağmen ortaya konan pozitif futbol ve alınan puanların, takımdaki özgüveni tamamıyla olmasa da bir miktar arttırdığını Antalya’da oynanan karşılaşmada da gördük. Hem Ankaragücü, hem de Antalyaspor karşılaşmalarını deplasmanda oynamasına rağmen kazanma odaklı oynayan Konyaspor’umuz, bu karşılaşmalardan 4 puan çıkararak aslında bu hattın takımı olmadığını önce kendine sonra da tüm spor kamuoyuna göstermiş oldu.

Yapılan transferlerin fayda sağlayacağı muhtemel ama onlara da fazla baskı yapıp olacak olanların da önüne geçmememiz önem arz ediyor. Herşey gibi bu oyuncuların takıma uyumunu da biraz doğal akışına bırakmak en güzeli olacak sanki.

Bu hafta itibariyle nispeten daha dengi olan takımlarla daha normal bir psikolojide oynayacak olmamız bizim adımıza avantaj olarak görünüyor. Hep söylediğim gibi bu şehrin ve bu takımın ana sıkıntısı mental iniş ve çıkışları çok derinden yaşıyor olması. Soğukkanlılığımızı biraz daha geliştirebilirsek hem bu seneki takımımız hem de genel hayatımız daha sağlıklı olacak.

Bir taraftar olarak kendi sahamızda oynayacağımız Denizlispor ve Göztepe maçları öncesinde “gerçek bir taraftarın ne yapması gerektiğine” mesai harcamamız gerekiyor. O atmosferi rakip için nasıl zorlaştırırız onun derdinde olalım. Taraftarın kendini ifade etmesi gereken yer, tribünlerdir. Sosyal medyada var olup tribünde olmamak ya da bu takıma set olacak davranışlarda bulunmak taraftarlık değil mikserliktir. Bu noktada biraz daha kendimizle yüzleşmemiz ve doğruya yönelmemiz lazım.

Kendimize aşağıdaki 2 resmi soralım, biz hangisiymiş gibi davranıyoruz ve hangisi olmalıyız? Bizim görev alanımız hangisi? Herkesi Denizlispor karşılaşmasına doğru kimliğiyle bekliyoruz.