Beyşehir Kubadâbâd Sarayı
Kubadabad Sarayı, Konya Beyşehir-Isparta Yenişarbademli arasındaki yolun 5 km içerisinde Gölyaka Köyü sınırları içinde yer almaktadır. Saray, Beyşehir Gölü’nün hemen yanında ve Anamas Dağları’nın eteklerindedir. Ünlü Selçuklu Tarihçisi İbni Bibi'nin Selçuknamesi’nde bahsettiğine göre; Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat Kayseri'den Antalya'ya giderken Beyşehir Gölü çevresinin güzelliğinden etkilenmiş ve buraya bir saray yapılmasını emretmiştir. Kubad Abad Sarayı, sultanın av emiri ve aynı zamanda da mimarbaşılık görevini sürdüren Vezir Sadeddin Köpek denetiminde ve sultanın çizdiği kroki doğrultusunda 1236 yılında yapılmıştır. Alâeddin Keykubat bu sarayı yaptırırken çevresine de bir şehir kurulmasını emretmiştir. Kubadâbâd Selçuklu Sarayı günümüze ulaşabilmiş tek Anadolu Selçuklu Saray yapısı olup, I. Alaaddin Keykubad’ın (1220-1236) emriyle yapılmıştır. 1980’den bu yana kazı çalışmaları devam etmektedir. Saraydan günümüze müzeleri süsleyen göz kamaştırıcı çinilerle, saray kalıntıları kalmıştır. Çinilerdeki motifler; av sahnelerini, büyülü inançları, sultanı, ileri gelenleri ve hizmetkârları canlandırır. Saraydan çıkarılan nadide çini eserler başta Karatay Müzesi olmak üzere Konya’da diğer müzelerde sergilenmektedir.
Saray ile ilgili; I. Alâeddin Keykubad tarafından yaptırılmış olup planı bilinen yegâne Selçuklu saray külliyesidir. İbni Bîbî, sultanın sarayın projelendirilmesiyle yakından ilgilendiğini, hatta bir kroki çizerek odaların yerini bizzat tespit ettiğini yazar. 1226-1236 yılları arasında gerçekleştirilen inşaatı aynı zamanda mimar ve nakkaş olan Emîr Sâdeddin Köpek’in yürüttüğü ve bu arada külliye içerisinde kendisi için de küçük bir saray yaptırdığı bilinmektedir.
Karşısındaki küçük adada yer alan Kız Kalesi ile birlikte sekiz dönümden geniş bir alana yayılmış bulunan (5200 m2’si kıyıda, 3000 m2’si adada) ve önceleri Bizanslılar’dan kaldığı sanılan yerleşimin kaynaklarda sözü edilen Kubâdâbâd Sarayı olduğunu ilk defa yazılı belgeler üzerindeki çalışmalarıyla Konya Müzesi Müdürü M. Zeki Oral tespit etmiş ve arkasından yaptığı sınırlı kazılarla da bunu doğrulayan bulgulara ulaşmıştır. 1965 ve 1966 yıllarında Katharina Otto-Dorn ve 1980’den itibaren Prof. Dr. Rüçhan Arık’ın yönettiği kazılarla da sarayın ana birimleri ortaya çıkarılmıştır. Daha sonra Doç. Dr. Muharrem Çeken kazı başkanlığında çalışmalar yürütülmektedir.
Yapılan kazılar sonucunda saray kompleksinin, alçak bir surla çevrili geniş bir alanda kısmen ayakta duran duvarları ve tonozlarıyla diğerlerinden ayrılan büyük ve küçük iki asıl sarayla göl kıyısında yer alan iki bölümlü bir kayıkhâne ve cami, hamam, fırın, mutfak, depo, asker barınakları gibi çeşitli binalar bulunmaktadır.
Kazılarda bulunan ve halen Konya Çini Eserleri Müzesi’nde sergilenen stukolarla (alçı kabartma) çiniler sarayın özenle tezyin edildiğini göstermektedir. Kalıpla yapılan stukolar genelde hayvan ve insan figürlüdür. Taht salonunun ve odaların duvarlarını 2 m. yüksekliğe kadar kapladığı anlaşılan çiniler, Anadolu Selçuklu çini sanatının en fazla figür çeşidine sahip koleksiyonunu oluşturmaktadır. Sır üstü ve sır altı tekniklerinde boyanan beyaz, fîrûze ve patlıcan moru renklerin hâkim olduğu çiniler üzerinde Türk usulü bağdaş kurarak oturan sultan ve maiyeti (tamamı sakalsız), av partisi gibi sahnelerin yanında bir kısmı sembolik değer taşıyan çeşitli hayvan figürleriyle mitolojik yaratık tasvirleri çoğunluktadır. Bunlar arasında, klişeleşmiş geleneksel sakalsız tiplerden farklı olarak Alâeddin Keykubad’ı ellerinde nar tutan sakallı bir hükümdar şeklinde tasvir eden örneklerle göğsündeki “es-sultân” yazısıyla onun hükümranlığını sembolize eden çift başlı kartal figürlü örnekler en fazla dikkat çekenlerdir.
Bir sonraki haftada Konya’daki bir başka tarihi güzellikleri öğrenmek dileğiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.