Armagedon-2
İnançlar, metafizik olması nedeniyle, beş duyu ile izahı her zaman mümkün olmadığından birçok zaman pozitif bilimle çatışır. Bu yüzden de inanç bağlantısı zayıf olan kimseler dinin bilimle çatışan tarafını kabul etmezler. Ama geçmişte de günümüzde de insanların kahir ekseriyetinin hayatı doğaüstü kimi ön kabullerin etkisi altındadır. Bu etki dine mesafeli kimseler tarafından her ne kadar geçmişteki zor hayat koşullarıyla ilişkilendirilse de, refah düzeyi yüksek günümüz insanının hayatı da önemli ölçüde mevzubahis değişkenlerle etkileşim içerisindedir. Nitekim bir önceki yazımızda değerlendirmeye aldığımız kavram (Armagedon) doğrudan inançla ilgilidir ve bu inançtan beslenenlerin büyük bir çoğunluğu da bugün dünyanın en gelişmiş devleti kabul edilen Amerika ve Yahudi şeriatinden beslenen İsrail’de yaşamaktadır.
Yahudi devletinin Filistin topraklarında kuruluşu, bu devlete verilen isim, kullanılan bayrak, nihai başkentin Kudüs olarak kabulü, hatta İsrail parlamentosunun ‘Knesset’ olarak isimlendirilmesi bile kutsal kabul ettikleri kaynaklardan neşvü nemadır. Cumartesi gününün tatil olması da dinsel nedenlere dayalıdır, Büyük İsrail (arz-ı mev’ud) inancı da... Politik düşüncenin kaynağı olan ‘siyonizm’ de öyle… Nitekim İsrail yasaları çıkarılırken Yahudi dini kaynakları referans olarak alınır, yasal boşluklar Yahudi şeriatine göre doldurulur. 2018’de kabul edilen ve anayasa yerine geçen "Yahudi Ulus Devleti" düzenlemesi konuya yasal altyapı da getirmiştir.
Yahudiler’de inanç öylesine kuvvetlidir ki; İsrail’den önceki devletlerini 2000 küsur sene önce kaybetmişler, bu süre zarfında horlamış, sürülmüş, katliama maruz kalmışlardı. Ama ne dinlerin terk ettiler ne de dillerini… Ve elbet ne de inanç ve ümitlerini… Nesilden nesile aktarılan inanç dünyanın dört bir yanındaki insanları aynı amaçta birleştirdi ve bugüne gelindi ve bu inanç tam iki bin küsur sene sonra İsrail devletinin kurulmasıyla sonuçlandı.
Yahudiler bütün dağılmışlıklarına rağmen sürgün yılları boyunca azınlık psikolojisinden hareketle hiçbir zaman kültürlerini terk etmemiş, azınlık olmalarının getirdiği zorluklara binlerce yıl yönetmiş ve kültürlerini muhafaza etmişlerdir. Bir başka deyişle çoğunluğun doğruları onları bağlamamıştır.
Bakın inançları onlara neyi haber veriyor; “Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudüs) işittirin ve deyin; memlekette boru çalın; yüksek sesle bağırın ve deyin ki; toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kaçıp sığının, durmayın; çünkü ben şimalden (kuzeyden) üzerinize büyük bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından çıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengâver) yola düştü; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek için yerinden çıktı” (Tevrat).
Bunun ne anlama geldiğini bugün İsrail’i yönetenler gayet iyi biliyor elbette… İnandıkları kaynak söylüyor çünkü… İsrail bütün hazırlığını da bu savaş için yapıyor. Belki de üçüncü dünya savaşı bu yüzden çıkacak... İsrail durumu kendi lehine çevirmek için bunu zorluyor da… Engelleyemeyeceğini biliyor çünkü… ‘tanrıyı kıyamete zorlamak’ bu anlamda Yahudi-siyonist-evanjelist kaynaklı bir inanç… Yahudilikteki tanrı mefhumuna göre, (Allah’ı kastettiklerini ileri sürerler) Allah (haşa) yorulur, dinlenir, bıkar-usanır… Böylece, yani tanrıyı kıyamete zorladıklarında sadece kendileri değil, herkes ve hep birlikte imha olacak…
Pki konu Tevrat’ta öyle de Kur’an’da nasıl… “Biz, İsrâiloğulları’na Kitab’da (Tevrat’ta) şu hükmü bildirdik: “Siz o (mukaddes) yerde, mutlaka iki defa fesat (bozgunculuk) çıkaracaksınız ve muhakkak surette, büyük bir kibirle çalım satacak (ve azgınlık yapacak)sınız.” İşte o iki (fesat)tan birincisinin (ceza) vakti gelince, size, çok kuvvetli birtakım kullarımızı gönderdik de evlerin aralarında (bile sizi yakalamak, esir etmek için) araştırdılar. (Bu da) yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.”(17/4-5) (….) Arkasından bu diğerinin zamanı gelince, size öyle (kullarımızı göndereceğiz ki), yüzlerinizi kötüleştirsinler ve ilk kez girdikleri gibi tekrar yine Mescid’i (Aksa’ya) girsinler ve ele geçirdikleri mahvu perişan etsinler. 17/7)
Bunun birincisinin gerçekleştiği ayette yazıyor zaten… Nitekim Yahudilerin İsrail’den önceki devletlerini 2.000-2.500 sene önce (Babil Dönemi, MÖ 604-561 Buhtun-Nasr olayı; bütün alimlerin öldürülmesi, Tevrat ve Zebur’un yakılması ve Yahudilerin süreç içerisinde sürülmesi dağılması) kaybettikleri genel olarak kabul edilir. Yedinci ayette bildirilen olayın gerçekleşip-gerçekleşmediği ise kesin değildir. Kaynaklarda gerçekleştiği de yazar. Ama görünen o ki Yahudilerin ikinci kez toplanması, Mescidin hürmetini çiğneme ve yıkma girişimleri şimdi gerçekleşiyor. Dolayısıyla, işte o beklenen akıbet yakın…
Tabii, çeşitli kaynaklarda ‘Armagedon Savaşı’ olarak bilinen kıyamet savaşı ya da Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar ineceği güne işaret eden kuvvetli rivayetler de söz konusu… Hem İslami kaynaklarda, hem de ‘İsrailiyat,’ (daha çok Yahudilik, bir miktar da Hristiyanlık) kaynaklarında birbirini destekleyen çeşitli hükümler var. Her din kendisine dönük yorumlar ama, Allah nezdinde hak dinin İslam olduğu bir başka gerçektir.
Bugün söz konusu olayın birinci düzeyde muhatabı Filistinliler oradan oraya savruldular. Coğrafi olarak da düşünsel olarak da… Bir kısmı hicret etmek zorunda kaldı ama iddialarını bir bütün olarak hiçbir zaman terk etmedi, mücadelelerinden vazgeçmediler. Dava sadece Filistinlilerin değil elbette… Bu onurlu insanlar hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmadan lanetli kavimle dişe diş mücadele ediyor. Her biri toprağa düşüyor ama inançları onları bırakmıyor. İki milyona yakın insanın o minicik toprak parçasında (Gazze 44 km²) bu büyük mücadeleyi vermesi başka neyle açıklanabilir ki...
Korkusuz yüreklerinden başka silahı olmayan ümmetin yetimleri onlar... Yalın yürekleriyle savaşan ümmetin yüz akları... Taşların, tanklara galebe çalacağını Allah sizi vesile kılarak gösterecek elbette… Bunun adı inançtır, ümittir… Ümidin ve inancın muhafazası ise insana her şeyin bittiğini düşündüğü anda güç verir. İnanç bilinemeyene-görülemeyenedir haddi zatında… Gaybadır yani… Geleceği göremezsiniz çünkü… Göremezsiniz ama inanırsınız işte… Nice az (zayıf) toplulukların çok (güçlü) toplumlara galebe çaldığına inanmak da böyledir.
Zevahiri aşamayanlar için bu düşünce hamaset gelebilir elbette… Tevrat’takine inanmasanız bile Kur’an’daki haberden bahsediyorum size... Bu sefer olacak demiyorum. Pandoranın kapağı açıldı, cin şişeden çıktı, surda gedik açıldı, tünelin ucundaki ışık göründü, seher aydınlığı belirdi diyorum. Firavun nasıl da tehdit etmişti o gücüne güvenerek: “mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.” (7/124) demişti. Zahire bakarsanız da gayet haklıydı. Ne yapabilirdi ki Hz. Musa (as) kudretli firavun karşısında… Şimdi de öyle değil mi…
Hayatın burada değil 'orada' olduğuna inanıp gerekli adım atılmadıkça İsrail’in haydutluğu devam edecek... Bunlara karşı ‘Banane Amerika’dan’ (N. Erbakan), ‘dünya beşten büyük’ (T. Erdoğan), ‘hazır olda değildik rahat da durmayacağız’ (Malcolm X), ‘bir başka dünya mümkün’ (Castro), ‘bana sormadığınız anayasanıza itaat etmeyeceğim...’ (Mandela), ‘tanrılarınızı rahatsız etmeye geldik’ (anonim), diyebilmenin felsefesini anlamadıkça da ‘Is Real Terorist’ olmaya devam edecek. Rahmetli Erbakan’ın deyimiyle ‘8 milyonluk İsrail için 1.5 milyar Müslüman ebabil bekliyorsa, ebabiller gelse İsrail'i değil bizi taşlar.’ Vesselam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.