İtibar Budalalığı-2
Kelebeği bilirsiniz; gramla ağırlığı vardır. Ama kasırgalara yol açabilecek etkisi söz konusudur. Bu bilgi bilimsel olarak doğrulanmış bir bilgidir. 1960’lı yıllarda yapılan bir araştırmada Amerika’daki o devasa kasırgaların başlangıç noktası olarak dünyanın en büyük ormanları olan Amazonlardaki kelebeklerin kanat çırpışları olduğu tespit edilmiştir. Kelebek etkisi olarak bilinen konu esasen de sosyo-psikolojik anlamı ile bilinir; itibar gibi...
Bakınız iflah olmaz bir sosyo-psikolojik bu hastalığın belirtileri nelermiş... Meşhur-bilindik-tanınır, çevresi geniş, ağzı iyi laf yapan, iyi giyimli, iş bitirici... Bürokrat siyasetçi, akademisyen... (Sosyal medyada) çok arkadaşı- takipçisi olan, beğeni alan... kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi...
Böyle kimselerin içini iktidar, makam, hırs ve heves kemirir durur. Elinde olana hiçbir şekilde kanaat getirmez ve bu yüzden de huzur da bulmaz, huzur da vermez. Kendisinden daha iyi olduğunu düşündüklerine karşı sürekli nefret ve kin besler. Bir de altında olduklarını zannettikleri vardır. Onları da sürekli aşağılar. Bunun bir bağnazlık olduğunu hiçbir zaman anlayamaz. Sadece küstahlık ve ukalalık değil; bilgisizlik, önyargı ve cehalet de fotoğrafı tamamlar çoğu zaman...
Bir de concorde etkisi vardır. İşler kötüye gittiği halde çok fazla masraf yapmak ya da itibarımız zedelenir diye geri dönmemek... Veya 'bu kadar mücadele ettik biz bu savaşı kazanmalıyız' diye kaybedeceğiniz belli olmuş bir mücadeleyi sürdürmek... İtibar sizi maddi olarak da iflas ettirir bir başka deyişle...
İnsan yaşı ilerledikçe hadiselerin dört bir yanını görebildiğinden çok daha sağlıklı düşünebiliyor. Düşünmeye talipseniz elbette... Yoksa yedisi ile yetmişi arasında pek bir fark olmuyor. Bu da bir gözlem... Artık ben de olgunluk olarak kabul edilen yaşı (40) geçeli çok yıllar geçti (1970 doğumluyum). Gördüğüm o ki; insanların ezici bir çoğunluğunun davranış motivasyonu görüntüyü kurtarmaya dönük... Bir başka deyişle küçük ama önce (dünya) olan, büyük ama sonra (ahiret) olana tercih ediliyor.
Bir de diğer taraftan bakalım; sağ elinin verdiğini sol elin görmemesine dikkat, gece kimseciklerin görmediği-duymadığı yerlerde Allah'a ibadet, kendi ihtiyaçlarını erteleyip yakın çevresini ve ihtiyaç sahibi olanları gözetmek, zenginler-itibarlılar-eşraf değil de ihtiyaç sahibi olanlarla hemhal olmak... Vee, bütün bunlar için hiç kimseden takdir-teşekkür beklememek...
Etrafta olup bitenlere vücut kimyası ve ruh dünyasını etkilese bile sürekli tepki vermek gerek… Kimi zaman sözle, kimi zaman eylemle, kimi zaman da bir duruş göstererek… Kimi zaman hemen, kimi zaman bekledikten sonra… Bir beklenti ya da kişisel çıkar merkezli olmadan doğru bulmadığı şeylerin karşısında durmak, böyle olduğu için de kimseye yaranamamak (böyle bir derdi olmamak), bedel ödemek, mahrumiyet yaşamak, yine de millet-memleket-ümmet için heyecan duymak, gözleri yaşarmak, üzerinden hiç geçmeyeceği köprü için sevinç duymak… İktidar ve güç sahiplerinden özellikle uzak durmak, hiçbir dostluğu ya da karşı duruşunu menfaat üzerine bina etmemek, vicdanının-ruhunun sesine kulak vermek, onun onaylamadığı hiçbir adımı atmamak… Bütün bunları da muhalefet olsun diye yapmamak...
Ne kadar zor değil mi... Oysa bizimle gelmeyecek olanın asıl olması söz konusu olamaz. Asıl olmayana da itibar edilmez, onunla mücadele edilir. Yeryüzündeki mücadele asıl olanla araz olan arasındadır bir yandan da... Asıl olan mülkün sahibi olanla ilişkidir. Araz olan bundan sapmadır. İtibar böyledir işte... Eğer idealiniz ölümü korkutuyorsa; yani araz olana değil, asıl olana talipseniz korkmanız gereken hiçbir şey olmadığından emin olabilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.