Katılım Bankacılığına Dair-3
Katılım bankalarının getirdiği en önemli açılımlardan birisi de “İslam ekonomisinin” uygulanabilirliğini göstermesidir. Aslına doğru kavram ‘İslam İktisadı’dır. Ama katılım bankalarının bugünkü durumu iktisattan ziyade ‘ekonomi’ ile ilgilidir. İktisat esasen kıst (bir tür adalet) kelimesinden türemiş olup, Kur’ani bir kökeni vardır. Her şeyi aslına döndürmeyi, her şeyin hakkını vermeyi ve yerli yerine oturtmayı ifade eder ki, bu İslam iktisat düşüncesinin paradigmatik kökü (hayata, insana ve eşyaya bakış konusundaki hareket felsefesi) bakımından temel bir farklılığı ortaya koyar. Bu şekilde 'iktisat’ta fıtrata fırsat verilirken, ‘ekonomi’de fıtri düzeni bozan insan müdahalesi söz konusudur.
Ekonomi kelimesi ise piyasanın işleyişindeki regülasyonu (dış müdahale ile yönlendirmeyi) ifade eder. Nitekim bünyesinde buna dair pek çok kurumu barındırır. Bu fonksiyon kimi zaman sermaye merkezli piyasa güçleri, kimi zaman da devlet eliyle yerine getirilir. Bu müdahalenin devlet eliyle yapılanı insanlığa verdiği büyük zararlardan sonra tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır. Ama ikincisi bütün haşmetiyle çepeçevre sarmıştır; insanın bedenini, ruhunu, insanlığın kendisini…
Katılım bankacılığı, ideal olmasa da İslam Hukuku içerisindeki iktisadi ayağın ictihadi yansıması olarak yorumlanabilir. Zira, uzun süren gerileme ve sömürgecilik döneminden sonra Müslümanlar geri kalmalarının sebepleri üzerinde kafa yormuşlar, İslam toplumunun geri kalmasına ilişkin amilleri veya Batı ülkelerinin hangi sebebe binaen ileri gittiklerini uzun tahlillerden sonra, İslam’ın en önemli müesseselerinden ‘icma’ya, en azından bu alanda, tekrar işlevsellik kazandırarak teşhis etmeye çalışmışlardır. İşte katılım bankacılığı bu hususun somuta indirgenmesi bakımından son derece önemlidir.
Son din olan İslam dininin yine kabul edilen “evrenselliği” ancak içtihat müessesesinin işlevselleştirilmesi ile hayat bulur. İçtihat fevkalade önemli bir müessesedir. Zira ictihat İslam dinine esneklik sağlama yanında, ‘tamamlanmış’ bir din olan İslam’ın günün koşullarında tekrar yorumlanmasını ya da geçmişte olmayan (katılım bankaları gibi) örneklerin İslam hukukunun genel esasları çerçevesinde nasıl oluşturulacağı hususunu düzenleyen bir müessesedir. İctihat temeldeki değer hükmünü yok saymak değil, onu esas alarak yaşanan dönemin gerekleri içerisinde yeniden değerlendirmek ve yeni açılımlar getirmektir. Böyle bir çalışma çarpık ve adaletsiz yapı içerisinde faize ve haksız kazanç yollarına fetva aramaktan, onları meşrulaştırmaktan farklı bir şeydir doğal olarak…
Günümüz koşullarında var olan bankacılık İslam’ın ilk dönemlerinde olmayan bir müessesedir. Bu yüzden nasıl uygulanacağı bakımından içtihat gerektiren bir kurumdur. Zira gelişen dünyada bankacılığın oynadığı rol göz ardı edilemez. İslam ülkelerinin günün koşullarına uyum sağlayabilmesi için bu müessesenin de İslam dininin öngördüğü genel şartlar çerçevesinde insan yaşamına adaptasyonu gerekir. Bugün dağınık da olsa konu hakkında verilen bireysel ve kurumsal kararlar (helal-haram ya da caiz-mübah gibi konulardaki görüş ve fetvalar) konu ile ilgili içtihatlar olarak kabul edilebilir.
İslam’ın asli kaynakları değiştirilemez, ancak yorumlanabilir. Fakat tali kaynaklar bakımından durum farklıdır. “Aklın kullanılması” anlamına gelen tali kaynaklara günümüzde sıklıkla başvurulması gerekir. Zira ekonomik ilişkiler fevkalade çeşitlenmiş ve farklılaşmıştır. Yeni bir peygamber inmeyeceğine göre “tamamlanmış” din olan İslam elbette bu güncel konulara da cevap verebilecektir. Bunun anlamı kapitalizmdeki bütün müesseselerin bir izdüşümünün İslam ekonomisinde de olması gerektiği değildir. Böyle bir yaklaşım, kapitalizmin sınırsız ihtiyaç-istek varsayımının kabulü anlamına gelir ki bu baştan kaybetmek, yenilgiyi kabul etmek, teslim bayrağını çekmektir bu...
Müslümanların batıdakilerin ‘yeşil renkli’ olanını üretmesi gibi bir mecburiyeti yoktur. Örneğin coca cola ya da pepsi cola var diye zemzem cola ya da cola turka üretmek gerekmez. Böyle bir yaklaşım zevkleri ve renkleri küreselleşme ile tartışılmaz ve tek düze hale getirmek anlamına gelir. Küreselleşmenin aktörlerinin kim olduğu pek de bilinmedik değildir.
Bu şekilde gelişmiş toplumlarla yarışmak da mümkün değildir. Zira bu medeniyet 300 yıl kadar önümüzdedir. Geriye kalan 300 yılda çalışmaya-üretmeye devam edeceğine göre batıyı birebir takip (taklit) ile özgün bir yaklaşım geliştirilemez. Temel prensipler çerçevesinde geliştirilen esnek politikalar, kapitalizmde yer verilmeyen ‘insan modeli’ ile birleştirildiğinde İslam’ın insana dokunan tarafı da etkinleşecektir (devam edecek).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.