Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Üç ‘Kâğıt’ Ekonomisi

Üç ‘Kâğıt’ Ekonomisi

Günümüzde ülkelerin zenginlik ve refah kriterleri olarak gösterilen temel belirleyici; gayrisafi hasıla ve kişi başına düşen milli gelirdir. Her şey planlandığı gibi yürüdüğü zamanlarda 'bir anlamı' olan bu kavramların, durum olağanüstü bir hal aldığında bir işe yaramayacağı, işte yaşadığımız depremle de ortaya çıktı. Zira gayrisafi hasıla denen şey; ister ‘Yurtiçi’ (GSYH) olsun ister Milli (GSMH) olsun gerçekte bir 'rakam'dan ibarettir. Bir başka deyişle; bir an için o rakama sahip olduğunuzu düşünsek bile, elinizde olacak olan bir tomar para ya da sanal hesaplardan başka bir şey olmayacak. Somutlaştıralım…

Diyelim ki deprem bölgesindesiniz ve banka hesabınızda ya da elinizde yüklü miktarda para var. Ama siz deprem dolayısıyla sokakta kaldınız ve mevsim de kış... Herkes hücum ettiği için arabanıza yakıt da bulamıyorsunuz. Ama yanınızda çanta dolusu dolar var; o anda hangi yaranıza merhem olacak o para... Size lazım olan aracınıza yakıt, sırtınıza ve ayağınıza giyecek, karnınızı doyuracak ekmek ve sığınacağınız güvenli bir barınak…

Hatırlarsanız bundan 5-6 yıl önce (2017) dünyanın kişi başına milli gelir bakımından en üst sıralarında yer alan Katar’a beş ülke tarafından blokaj uygulanmıştı. Neredeyse her şeyini dışarıdan satın alan Katar bir anda açlıkla yüz yüze kaldı. Katar ile stratejik düzeyde ilişkileri olan Türkiye derhal harekete geçti ve nakliye uçaklarını kaldırarak bu ülkenin acil ihtiyaçlarını hızlı bir şekilde karşıladı. Zira para çok ama üretim yoksa para bir anda işlevsizleşmekte, bir başka deyişle ‘kâğıt’ ya da ‘sanal rakama’ dönüşmektedir. Çöl ortasında öylesine kalakalmış gibi hissedersiniz kendinizi… Ya da bir gün önce burnunuzdan kıl aldırmazken, bir sonraki gün depremde her şeyini kaybetmiş birisi olarak, eğer canınızı kurtarabilmişseniz, kuyrukta çorba sırasında bulursunuz kendinizi…

Demek istediğim o ki; gayri safi hasıla ya da kişi başına düşen milli gelir denen şey; hiçbir zaman asıl değildir. Asıl olan 'arz'dır. Yani üretilmiş mal ya da hizmet... Bu yüzden kapitalist ekonomilerde, ekonominin önemli ölçüde para ya da para merkezli kağıtlara (döviz, faiz, borsa; buna üç kâğıt ekonomisi de denir) dayalı olması, olağan zamanlarda sonuç verse de; durum olağanüstü bir hal aldığında bunların hiç bir işe yaramadığı, paranın pul, diğerlerinin de bir 'hesap' olmanın ötesine geçemediğini anlamak için her seferinde bir deprem yaşamak gerekmez.

Batılı bir bilim adamının kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevap durumun özeti gibi… “Savaş (Ukrayna Savaşı-yazar) olayları tüm keskinliği ile açığa vurduğundan bir siyaset ekonomisi sınavına dönüştü. Rusya ve Beyaz Rusya’nın GSMH’si Batı ülkelerinin kinin yüzde 3,3’üne denk geliyor ki (Birleşik Devletler, İngiliz dünyası, Avrupa, Japonya ve Güney Kore) bu çok küçük bir oran. Bu GSMH’nin nasıl olur da halen dayanmaya ve füze üretmeye devam ettiğini sorgulayabiliriz. Sebep şu ki GSMH kurgusal bir üretim ölçümü. Amerikan GSMH’sinden fazladan faturalandırmış sağlık harcamalarını, avukatlar tarafından “üretilmiş olan zenginliği”, dünyanın en dolu hapishanelerini ve senelik ortalama 120.000 dolar maaş alan, sayıları 15 ila 20.000 arasında değişen ekonomistleri “üreten” yanlış tanımlı finansal hizmet sektörünü çıkarırsanız, bu GSMH’nin büyük bir çoğunluğunun hava gazı olduğunu fark edersiniz. Savaş bizleri gerçek ekonomi ile yüzleştirir ve bir ulusun gerçek zenginliğini, üretim kapasitesini ve doğal olarak da savaş kapasitesini anlamamızı sağlar.”

Kapitalist sistemlerde krizlerin hızlı bir şekilde derinleşmesinin nedeni de bu... Zira bir panik havası oluştuğunda; bundan borsa da, faiz de, döviz de aynı olağanüstülükte etkilenmektedir. Aynı ekosistemin (global ekonomi) parçası olan ekonomiler işte bu yüzden ağır ekonomik krizler yaşamaktadır. Dövizin, borsanın, hatta şimdilerde kripto paranın 'hesap' üzerinden zaman zaman dip yapmasının sebebi de bu... Depremde nasıl ki bir dakika içerisinde bütün malvarlığınızı kaybediyorsanız, saniyeler içerisinde de hesabınız sıfırlanabilir. Sermaye piyasaları ağının bir parçası olmanız nedeniyle, global ekonominin patronları sizinle adeta kedinin fareyle oynadığı gibi oynayabilmektedir.

Bugünkü koşullarda global ekonomiden bağımsız hareket etmeniz de imkânsız neredeyse… Herhangi bir karşı duruş sadece ekonomik değil, savaşa kadar varacak karşı hamleleri de göze almak anlamına gelmektedir çünkü... Nitekim Çin gibi, Rusya gibi, İran gibi, Türkiye gibi karşı duruş sergileyen, sözgelimi aralarındaki ticarette doları değil de milli paraları kullanmak isteyen devletler, akla hayale gelmedik operasyonlara maruz bırakılmaktadır. Türkiye için döviz operasyonları, kısmi ve örtülü ambargolar, 15 Temmuz’a kadar uzanan darbe girişimleri ve iç savaş senaryoları, Çin'in kaşınan Tayvan gibi hassasiyetleri, Rusya'nın savaşa sürüklenmesi, İran'a adeta hiç bitmeyen ambargoların hepsi ve daha fazlası mevzubahis ettiğimiz konu ile ilgilidir.

Elbette arzu edilmez ama savaş gibi olağanüstü durumlarda ekonomisi 'arz'a dayanmayan ülkelerin bu savaşı uzun süreli devam ettirmesi mümkün olmaz. İşte Rusya bir savaşın içerisindedir ve dayanma kabiliyeti fevkalade yüksektir. Çünkü Rusya bitmez tükenmez kaynakların sahibidir. Savaşın ilk zamanlarında, kısmen global ekonominin bir parçası olması nedeniyle, etkilenen Rus ekonomisi artık kendi içerisinde bir istikrar kazanmıştır.

‘Arz’ denince ilk akla gelen ülke ise Çin'dir. Çin öyle bir üretim üssüdür ki; Amerikan firmaları bile üretimlerini bu ülkede yaptırmaktadır. Zira şişirilmiş maliyetler nedeniyle rekabet üstünlüğü kurmaları mümkün gözükmemektedir. Bu anlamda kanaatime göre 'en dayanıklı' ülke Çin'dir. Zira bu ülke parasal değer (gayrisafi hasıla) bakımından olmasa da üretim ve çeşitlilik bakımından dünyanın birinci sırasında yer almaktadır. Bir gün; 'sizin malınızı üretmiyorum' ya da Rusya'da olduğu gibi ‘size vermiyorum' dendiğinde muhatapların ellerindeki para hiçbir işe yaramayacak. İran kırk küsur yıldır ambargolara muhatap olduğundan ve kendi enerji kaynaklarına sahip olduğundan 'dayanıklılığı' yüksek bir ülkedir.

Türkiye bakımından maalesef aynı şeyleri söyleyemiyoruz. Zira ticaretinin yarısı kadarını Avrupa Birliği ülkeleriyle yapan, global ekonomi ile arasındaki göbek bağı, global ekonominin başında yer alan Amerika ile olan sıkı ilişkisi, kendi enerji kaynaklarına sahip olmaması... Türkiye’nin zayıf karnıdır. Daha da önemlisi; tüketim eğilimindeki yükseklik nedeniyle normal zamanda da açık veren (cari açık) ekonominin, durumun olağanüstü olması halinde işinin zor olacağının ortadadır. İyi yanı ise onlardan daha fazla karşı duruşu olan insanımızın varlığıdır. Kanıt; 15 Temmuz, Maraş depremi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR Arşivi