Kurdun Gölgesi
Sert iklimlerin, çetin şartların, zorlu coğrafyaların kararlı yolcusu Türkler kolay izah edilemeyen bir yaşam tarzına sahiptirler. Açlık, sefalet, salgın, kıtlık ne kadar menfi durum söz konusu olursa olsun cihan hakimiyeti düsturu zihinlerinin bir köşesinde belki de küllenmiş bir halde kor halinde bulunmaktadır. Bu husus avantaj sağladığı kadar pek çok dezavantajı da bünyesinde tutmaktadır.
Birey tek başına satıhta bir anlam taşırken aile tesisiyle beraber toplumsal bir değerin yanında idare kabiliyetini de geliştirmeye başlar. Bu noktada gelişime ket vurulmadığı takdirde süratle global bir nitelik kazanmaya başlar. Bahsi geçen hususu bir mücadele olarak algılamak yanlış olmasa dahi eksik bir değerlendirmedir. O yüzden Türk milletinin gözbebeği gençler düşünce ufuklarına sınır konulmadan yetiştirilmelidir.
İdare; ister aile için ister daha büyük müesseseler için sürekli kendisini güncelleyerek ilerlemekte aksi halde saf dışı kalmaktadır. Binlerce yıllık tecrübe elbette güçlü bir töre meydana getirdiği gibi koruyucu gölgeler de tesis ederek temsiliyetin gelişimine katkı sağlamıştır. Kısaca kurdun gölgesi şeklinde ifade edilen bu hususun bireysel ya da toplumsal hayatın akışında örneklendirmek hiç de zor olmasa gerektir.
Kurdun gölgesi sadece dosta güven değil aynı zamanda harice korku salmaktadır. Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkistan’dan aktardığı ışık; çağları aşıp günümüze ulaşmış, Çarlık ya da sosyalist prangalarını küflendirip çürütmüş, kayıp zamanı harmanlayarak güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar huzurlu bir ortamın abidesi olarak kendisini muhafaza etmektedir. Bayağı bir övgü yerine ruhen sahiplenme söz konusudur.
Rumeli’ye geçiş aşamasında Balkanlarda boy gösterenler arasında yerine alan Bosna’da Balagay Tekkesi’nde medfun Sarı Saltuk, Besmele ve kılıcıyla asırların bekçiliğinden sonra sosyalist baskı ardından kasap soy kırımına karşı aynı şekilde kurdun gölgesi halinde belirmiştir.
Türklüğün ölüm-kalım mücadelesi esnasında Bursa’nın işgale düşmesiyle birlikte doğrudan Osman Gazi’nin türbesine giden işgalciler onun sandukasını tekmelediğinde de kurdun gölgesi bu defa Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde siyah bayrak ile kendisini göstermişti. “Ebediyyen Sana yok ırkıma yok izmihlal!” şeklinde milli marşta karşılığını bulmakta da gecikmemiştir.
Büyük Taarruzun ilk günlerinde darmadağın edilen Yunan birlikleri başıboş sürü halinde Dumlupınar’dan Uşak’a kaçmaya çalışırken henüz onlu yaşlardaki Türk çobanın onların sonunu hazırlaması da aynı şekilde kurdun gölgesi sayılmalıdır. Zira o boynu bükük Türk evladı bunun tahsilini yapmamıştı.
“Beyaz ihtilal” ile bir kere daha kendini gösteren kurdun gölgesi darbeler ile ortadan kaldırılmaya çalışıldıysa da Türk milleti öncelikle “kahraman ordumuz” ile darbecileri birbirinden ayırdı hiçbir zaman kendi evlatlarına küsmedi, sessiz yürüyüşünü sürdürdü. Her darbe ya da girişimi sonrasında tuzakların birer birer ortadan kaldırılmasında çok ince bir çizgiden yürüyebilmek için binlerce yıllık birikimden yararlanıldı.
Postmodern gibi bir cila ile takdim edilen Türk Milletine kurulan yaman pusu, bin yıllık bir zaman takvimine göre projelendirilmişti ancak öne çıkarılan isimleri bir kenara atmak yine aynı gölgeye düşmüştü. Elbette ateş düştüğü yeri yakmakta, kesilen faturaya ağır bedeller ödenmektedir. Bu sebeple kalkışmayı çok kısa bir zamanda bertaraf ederken hiçbir şekilde şanlı askerimiz ile kurum ve kuruluşlara bir zarar vermediği gibi öyle yorumlanabilecek girişimlerde dahi bulunmadı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.