Önce Kendimizi Bilmek Zorundayız
Dün güne Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cem Zorlu Hoca’nın verdiği müjde ile başladık. Ve hocadan aldığımız gaz ile bütün olumsuz yazıları bir kenara atıp bugün de güzel şeyler yazalım istedik.
Rektör Hoca siyasi yönü ile geçmişi ile Ankara’nın havasını çok iyi bildiği için yazımızla ilgili ilk dönüş de hocadan oluyordu.
Eski Meram Tıp Fakültesinin içinde kalan Köyceğiz Cami’nin ısınma problemi hocanın direkt talimatı ile çözülmüş. Biz de bu cami cemaatine “gözünüz aydın” derken hocamıza a duyarlılığı için teşekür ederiz.
******
EN GÜZEL YAŞ (!)
Bugün biraz da kendime moral olsun diye şu bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum.
Çok sevdiğim bir yazardır Doğan Cüceloğlu.
Bir ara iyi takipçisi idim. Sonradan neden olduğunu ben de bilmiyorum kendisini takip etmeyi bırakmıştım. Ama son dönemlerde yine kulakları çınlasın vekilliğinden çok duruşunu sevdiğim Mustafa Kabakcı Bey’in verdiği örnekler ile takip etmeye okamaya çalıştığım Cüceloğlu kırktan fazla bilimsel makalesi yayınlanan bir psikolog ve çeşitli topluluklara bilimsel psikoloji çerçevesinde gelişim seminerleri sunan bir iletişim psikolojisi uzmanıdır. Çok sayıdaki kişisel gelişim kitabı ile Türk insanının düşünce, duygu ve davranışlarını inceler. İşte Sayın Cüceloğlu’nun son paylaşımını sizlerle paylaşmak istiyorum.
BİR KİŞİNİN EN ÜRETKEN YAŞI
Değerli okurlarım yaşımı bilen iki değerli arkadaşım bana bu bilgiyi gönderdi
ABD’de yapılan büyükbir araştırma şunu buldu;
“Bir kişinin en üretken yaşı 60 ile 70 arasındadır
En üretken ikinci insan aşaması 70-80 yaşları arasındadır.
En verimli üçüncü aşama 50-60 yaştır.
Bundan önce kişi henüz zirveye ulamamıştır,
Nobel ödülünü kazananların yaş ortalaması 62’dir
Dünyanın en büyük 100 şirketinin başkanlarının yaş ortalaması ise 63’tür.
******
ALMANLARA KAPAK OLAN KAPAĞINI(!) HİÇ KONUŞMADIK
Allah hiç kimseyi samimi dostlarından mahrum etmesin. Biz de 45 yıldır insanlık dostluk, samimiyet adına attığımız tohumların meyvelerini alırken Dünya’nın dört bir yanından dostlarımızın anlattıkları yazdıkları ile kendi nabzımızı tutmaya çalışıyoruz.
Amerikasından Vietnam’a, Avrupa’sından Çin’ine dünyanın dört bir yanındaki dostlarımız ile biz nerede ise 24 saat görüşür yazışırız.
Avrupa’da başta da Almanya’da olan gönül dostlarımız geçtiğimiz hafta çok mutlu idier.
Niye mi?
Der Spigel dergisine Uğur Şahin ve eşinin kapak olmasından dolayı idi.
Can dostum şöylye yazıyordu;
“Türk bilim insanlarından Almanya’ya kapak;
Türkler’i aşağılamak için "ALDİ torbaları" sallayan Alman taraftarlarla, "Eyvah Türkler geliyor” kaçın.
“En tehlikeli , tembel yabancı" manşetleri atan Alman medyasına, iki Türk çok güzel ders verdi.
Koronavirüs aşısını bulan Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci, Türkler aleyhine sayısız yazılar yazan Der Spiegel’e kapak oldu. Hem de iki anlamda” gibi yazanlar var.
Çok doğru tespit lakin
“Türkiye’de ALAMANCI görenlere de kapak oldu mu şimdi?
.............
Bu ve buna benzer cümleler ile yılların ezikliğinin dışavurdumu idi.
Evet dünyanın her yerindeki çilekeş, garip ve hep ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören bu milletin asil, cesur koca yürekli insanlarımız artık yaşadıkları ekmek mücadelesi verdikleri ülkelerde dünyanın dört bir yanında artık aslanlar gibi başları dik alınları açık dolaşıyorlar.
Ne mutlu bugünleride gördük.
Şükürler olsun.
******
TABİİ BU ARADA KENDİMİZEDE KIZIYORUM
Bu fotoğraf karesini pazartesi günü saat 09.00’a gelirken Selçuklu bölgesinde çektim. Dahası kırmızı ışıkta beklerken kalabalık dikkatimi çekti. Orada ne oluyordu? Hava buz gibi soğuk kapalı ve güneş dahi yokken burada bu kadar insan ne yapıyordu?
Yani mesleğin bize verdiği bir hastalıktı bu sorular.
Kendi kendime konuşunca yanımda oturan arkadaşım “Uğur abi orada yeni bir Milyoncu açıldı. Vatandaş dükkanın açılmasını bekliyor. Alışveriş yapacak”.
..............
Ahaaaaa.
Daha gün doğmadan 1 TL’ye 5 TL’ye kap kaçak, naylon bakır almak için insanlar coranadan kırıldığımız bu günlerde sosyal mesafeyi bırakmış omuz omuza neyin alış verişindeyiz?
Biz bu kadar mı ucuza gidiyoruz baylar bayanlar?
İnanın biz bu değiliz.
Çok üzülüyorum çok.
******
GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK BU KADAR ZOR İŞTE
Geçtiğimiz hafta sonu okurlarımız ve millet 80 saatlik evlere kapandığı günün ilk gününde köşe yazıma hiç tanımadığım bir okurumuzun bana fotoğraflarını atarak “Atatürk anıtındaki toplardan biri düşmüş. Yazabilir misiniz?” sorusu üzerine bu durumu okurumuzun gönderdiği fotoğraflarla köşeme taşımıştım.
Yazının çıktığı gün ilk kibar ve uyarıcı notu sosyal medyadan sevgili kardeşim hukukçu Turgay Bilge şöyle yorumluyordu;
“Uğur ağabey; Atatürk Anıtı’nın altındaki kaide Ziraat Abidesi olarak 1917’de yapılmış. 1926’da üzerine Atatürk heykeli konmuştur. Bu durumda abidenin topu Atatürk’ün değil Vahdettin’in olabilir. Ama birinin topu olarak tanımlanması pek doğru değil bence” diyordu.
...........
Sağolsun Turgay Bilge, bana baba emaneti muhteşem insandır. Turgay siyasetçi, şu parti vekili falan diyemem demiyorum da adam gibi adam rahmetli Turan Bilge abimin oğludur. Biz birbirimizi biliriz.
Turgay’ın bu paylaşımının ardından çok bilmiş bir sürü Atatürkçü bu işin peşine düştü ve o topun bizim başımıza düşmesinden tutun da, çapsızlığımıza kadar kendi akıllarınca linç etmeye çalıştılar.
Ben de sosyal medyadan sadece Turgay’a cevap yazdım.
Turgay ardından hemen şunları yazdı
“Uğur ağabeyim; senin Atatürk’e saygından vee anıtın bakımsızlığına dikkat çektiğinden kuşkum yok. Ama yinede ifade uygun olmamıştı. Açıklama için teşekkür ederim.”
.............
Canım kardeşime de yazdım. Bizi bilenin bilmesi yeter. Bilmeyen de kendisi gibi bilsin. Bu da bizim için yeterli.
Şimdi bu vesile ile günümüzün cahil ve sadece sosyal medyada kraldan çok kralcılık yapmaya çalışanlara şöyle küçük bir detay verelim.
...........
Okurumuz “top” dediği için detaya girmemiştim. Demek ki vatandaş nezdinde o noktaya top deniliyordu.
Yazımız üzerine sosyal medyada kraldan çok kralcı Atatürkçülere sorsam.
“Acaba Konya basınında bugüne kadar Atatürk anıtının bakımsızlığından yırtık bayrağına kadar konu ile ilgili kim ne yazmıştır?”.
Rahat olun sizin hiçbir yerel gazete ve yazarı okumadığınızı da üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorum. (Olan varsa da özür dilerim)
O yazıyı yazmadan o “top”larla ilgili hiçbir bilgim yoktu. Ama tarihçi bir dostuma top(!) ları sorduğum zaman bana şunları yazmış ve bilgi vermişti.
“Atatürk’ün topunu keşke ziraate katkılarından dolayı Konyalı kadınlara adanmış Ziraat Abidesi olarak görebilseydik.
Tam kadının konuşulduğu şu günlerde...
Ve aslında ne kadar ziraat kenti olabildiğini konuşamadığımız Konya için...
Ziraat abidesi, Konya’nın ziraat kenti olmasını sembolize eder ve kadınlara atfedilmiştir.
Tarihiyle ilgili pek çok kaynak mevcuttur.
Ne kadar özümüzden, ne kadar bizden oysa.
Tarım, ziraat, kadın...
Çini kabaralara Atatürk’ün topu kaybolmuş demek günümüz popüler kültür okuyucusuna tek günlük eğlencelik olabilir; ama incittiğimiz tarih bizi yazar.”
............
Tarihçi hocamın dediklerini o gün yazsaydım olay çok daha farklı yerlere gideceği için evet o gün öyle amelece yazdım.
.......
O sahte Atatürkçüler bana çapsız diyeceklerine Turgay’ın yaptığı gibi bilgi paylaşımı yapabilselerdi o zaman onların gerçek Atatürkçü olduklarına kanaat geririrdim.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Her şeyin bir çaresi vardır fakat insan bozuldu mu bunun çaresi yoktur
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hava karardıktan sonra bazı motorlu sürücüler farları yanmayan motorları ile kaldırımda ilerlemedikleri zaman daha iyi ADAM oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.