Yılanı yediniz, çıyanı yediniz...
Şehir yanıyor şehir.
Ülke yanıyor, dünya yanıyor.
Her sokaktan bir sela sesi yükseliyor.
Gün doğarken kabristanda defin işlemleri yapılıyor. Ve bu definler o kadar garip, o kadar mahsun ki! Sanırsız o anda koca koca ünlü isimler, zengin paralı pullu adamlar defnedilmiyor, orası kimsesizler kabristanı.
Düğünümüzün de, nişanımızın da, sevincimizin de acımızın da tadı tuzu kalmadı.
Dün sabahtan bu yana düşünüyorum.
Cumadan bu yana sadece benim bildiğim, tanıdığım, sevdiğim, saydığım 10 kişi hayatını kaybetti. Tam10 can. 10 değer… Söylemek, yazmak dile kolay ama bir empati yapsanıza genç yaşlı, zengin, ünlü (garipleri kimse duymuyor bilmiyor) koca koca insanlar püffff diyorlar ve göçüp gidiyorlar.
............
Tamam Reis talimatını verdi. Bundan sonra ölüm sayıları azalacak. Vaka sayıları da azalacak.
Sayın Bakan Koca rakamlar üzerindeki hünerlerini geliştirip hem içeride bize, hem dışarıda dünyaya Türkiye bu alanda da 1 numara dedirtecek.
Amma velakin bizler ne olur, biraz akıllı olalım çünkü işin aslı ve kazın ayağı böyle değil.
Bu hastalık konusuna değinmeden birkaç yerel mevzuyu paylaşmak zorundayım.
******
TARİHİ KORUMAK NE DEMEK?
Hafta sonu şehir sevdalısı dünyayı bisikletle gezen bir abimiz gördüklerini fotoğraflamış ve bize üzüntüsünü aktarıyordu.
“Uğur abi bugün Sedirler Şeyh Ulema Recep Ağa Caddesi’nden bisikletle geçtim. Şeyh Ulema Yusuf Ağa Camisi’nin ne güzel restore edildiğini gördüm. Abi bu cadde üzerinde tam beş tane eski tarihi çeşme var. Ve bu çeşmelerden sadece Köprübaşı Polis Karakolunun oradaki çeşme faal durumda.
Diğerleri rezil durumda. Vicdanım sızladı ecdadın yaptığı eserlerin üzerine yalandan bir çatı yapmışlar. Köprübaşından Şeyh Ulema Recep Ağa Caddesi boyunca hepsini fotoğrafladım. Abi sizler gibi bizler de dünyayı gördük. O beğenmediğimiz Avrupa’da tarihi eserlere nasıl önem verildiği biliyoruz. Bunların bakımı bu kadar mı zor? Bunlara kim el atacak, hangi kurum yetkili bilmiyorum. Ancak bu çeşmeler gerekiyorsa da taşınır değil mi? Çünkü biz devlet olarak da millet olarak da güçlüyüz. Yakın tarihte sınır ötesinden türbe taşıdık abi. Bunları da usulüne göre zarar vermeden taşırız. O çeşmeler ecdadın hatırına akmalı abi.
Bu tarihin üzerine boyalarla yazı yazan adi insanların yazdıkları temizlenmeli. Sadece çeşmenin ismini üzerine yazmak, korumak demek değil ki.
Abi bunları yazarsan belki kurtarırız. Şeyh Yusuf Ağa Caminin restoranı yapılmış ne güzel. Güzele güzel kötüye kötü demek zorundayız abi. Eskisi gibi yazmıyorsun. Çekinme Uğur abi ecdat bunun hesabını sana da sorar, yaz abi...”
*******
SIRA BİZE Mİ GELDİ?
Yazımızın girişinde belirttik, bu salgın ve salgınla mücadele, salgının rakamsal gidişatı hepsine yeni yeni roller biçiyoruz. Büyüklerimizin elbette bildikleri var. Onlar dünyaya bizim gibi Sakyatan’dan bakmıyorlar.
Yine de samimi olarak ifade etmek gerekirse Sayın Cumhurbaşkanımızın dışında bazılarına çok kızıyorum. Tamam her şey para. Para olmadı mı adam değilsin. Bankaların para dolu değilse güçlü devlet değilsin. Ama bakın parası olan da püf deyip toprağın altına gidiyor. Allah aşkına bunun hiç mi dengesi yok?
Konya perişan beyler perişan.
Yoğun bakımların önünde sıra bekleyenler var. Elbette yetkililer şehrin ve ülkenin geleceği adına bunu açıklayamazlar; ama biz hem hastanelerde çalışanlardan biliyoruz hem de yoğun bakıma anasını babasını yatırabilmek için araya 40 tane hatırlı kişiyi sokanların çaresizliğine şahidiz.
Bize inanmıyorsanız bu şehrin Tabipler Odası Başkanı’nın yaptığı açıklamaya bakın.
Tamam hadi açıklanan rakamlara itiraz eden İstanbul Tabipler Odası Başkanı solcu, muhalif. Konya’daki de mi solcu, muhalif?
Dünyada hastalık ile en iyi mücadele eden ülke olma adına pek çok şeyi mubah hale getirdik.
Ekonomi durmamalı diye sınırları açtık. Şimdi oturmuş maskenin, mesafenin lafı ediyoruz.
Virüs Türkiye’de birden orantısız patladığı zaman sorumluları nasıl yurt dışından gelenler ile umreciler ise bugünün kaynağı da yasaksız, şartsız, koşulsuz idrak etmeye çalıştığımız Kurban bayramıdır.
Yazdıklarımıza, iddialarımıza bir şey demeye fırsat bulamayan birkaç kişi bize sürekli çektirdiğimiz fotoğraflarda maske olmadığını hatırlatarak akılları sıra eleştiriyorlar.
Şimdi biz de millet gibi maskesiz iken fotoğraf çekiliyor diye maskeyi cebimizden çıkartıp öyle mi poz verelim.
Yıllardır samimi olalım derken samimiyetsizliğin pozunu mu verelim?
Aylar önce bu sütunlarda yazdık.
Sokağa çıkmanın yasak olduğu günlerde bile her gün işimize gelip çalıştık. Mesafeyi korumaya çalışıyorum. Hakeza temizlik de öyle ama birebir ziyaretlerde maske takmıyorum dedim. Yazdım. Ama hiçbir Allah’ın kulu beni araçtan inip bir yere girerken yolda yürürken maskesiz göremez. Birileri bizim ne yapmamızı istiyor biliyor musunuz? Yemek masasına oturmuşuz. Önümüzde yemekler ama yüzümüzde maske olsun.
Şehirde her şeyi hallettiniz sadece bizim maske takmayarak poz vermemiz mi mesele oldu? Tıpkı birilerinin yaptığı gibi mi yapmalıydık?
İşte bunun adıdır samimiyetsizlik. Bu yaştan sonra da benden bunu beklemeyin.
Gelin öfkemizi güzel bir hikaye ile noktalayalım.
..............
Adamın biri gece vakti arabasıyla ilerlerken akıl hastanesinin önünde lastiği patlamış. Değiştirmek için arabadan inmiş. Lastiği söktükten sonra, elinde tuttuğu 4 vidayı yanlışlıkla düşürmüş ve hepsini kaybetmiş. Ne yapacağını bilemez halde bakınırken, başından beri camdan onu izleyen bir deli seslenmiş:
-Heyy ne arıyorsun orda fellik fellik?
-Lastiğin vidalarını kaybettim onları arıyorum!
-Onları bulamazsın. Bence diğer 3 lastikten birer vida söküp monte et, bu seni lastikçiye kadar idare eder.
Adam hemen delinin dediğini uygulamış. Tam yola koyulacakken merak edip deliye sormuş:
-Yaaa sen bu kadar pratik zekaya sahipsin, ne işin var orda?
-Oğlum biz delilikten yatıyoruz, salaklıktan değil...
..............
Anlayan anlamıştır hazar.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Bir olgunluk seviyesi vardır. O seviyeye ulaşınca kimseyle uğraşasın gelmiyor. Kendini yetiştirememiş, sinsi, ikiyüzlü insanlardan uzaklaşıyorsun. Seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeçiyorsun. O seviyeye ulaşınca kendine değer vermeyi öğreniyorsun
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Mobilyacılar Üst Geçidi’nin altında yoğun trafik akışında insanlar araçların arasından karşıdan karşıya geçmeye çalışmadıkları zaman daha iyi ADAM oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.