Black Friday
“Modern bilim henüz birkaç kelimenin gücü kadar etkili bir ilaç üretemedi.” -Sigmund Freud
Geçtiğimiz yıllarda ekranlarda ve reklamlarda bir ara gelen tepkiler üzerine bir aldatmacayla adı kara iken şahane, efsane diye değiştirilen Black Friday “Kara Cuma” tabirinin televizyonlarda ve diğer kanallarda bazı ürünlerin reklamı yapılırken tekrar kullanılmaya başlaması ve toplumun bu konudaki duyarlılık ve bilinç düzeyinin yeniden sorgulanmasını gerektiriyor…
Hristiyan dünyasında her yıl “Şükran Günü'nden” sonraki cuma gününe denk gelmesi nedeniyle tarihi değişen Black Friday indirimleri geride bırakacağımız 2023 yılında öğretmenler günü olan 24 Kasım'a denk gelmektedir.
e-ticaret platformları başta olmak üzere birçok marka ve mağaza Black Friday'i bekleyerek bu devasa indirim dönemi için hazırlıklar yapmaktadır. Yalnız bu konuda çok sevinmeyin, indirimler temel zorunlu ihtiyaç ve gıdalar da olmuyor. Genel hatlarıyla ihtiyacınız dışında size ihtiyaç hissettirilen mallarda daha çok oluyor…
Black Friday; diğer ismiyle Kara Cuma aslında 1930’lu yıllardan beri Amerika'da Noel hazırlık ve alışverişinin yapıldığı gün olarak bilinmektedir...
Günümüzde Hristiyan âleminin de ötesinde bütün dünyanın gündeminde yer alan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu alışveriş gününe tarihte ilk defa 1961 yılında gazetelerde Black Friday olarak bahsedilmiştir. O günde, Philadelphia'da, alışverişten dolayı oluşan yoğun trafik ve zorluklar nedeniyle bu isim verildiği şeklinde açıklamalar yer alsa da bir dinin ve taklit edilen Amerikan tüketim kültürünün de açık sembollerinden biri haline gelmiş desek te pek yanılmayız.
Bizim inancımızda her bir saniyenin ve günün değeri vardır. Zamanı yaratan da bizlere emanet olarak lütfeden de Yüce Rabbimiz’dir. Birileri tarafından zamana ne atfedildiğinden, günlerin nasıl isimlendirildiğinden daha önemlisi, bizler için “vaktin nasıl değerlendirildiği, zamanın ruhunun doğru okunmasıdır” öncelikli ve önemli olan…
Tabi ki bu konuda işin sosyolojik, psikolojik, dini ve algı boyutlarını da ihmal edecek değiliz.
İbn Haldûn’a göre toplumsal çatışmaların tek belirleyici etkeni asabiyettir ve çatışmanın iki tarafı olan galip ve mağlup taraflar arasında, çoğu zaman nefret ilişkisi yerine hayranlık ilişkisi gelişir. Bunun sonucunda mağlup taraf galip tarafı hal, tavır, davranış ve yaşam biçimi ile yüceltip taklit eder. Galip taraf verici kültür, mağlup taraf ise alıcı kültür konumundadır. Mağlup taraf içinden çıkan bir grup, galip tarafın savunusunu yaparak verici kültürün alıcı kültür üzerindeki etkisinin artmasını sağlar ve nihâyet alıcı kültür dejenere olarak varlığını yitirir. Onun kültürel düzeyde Endülüs Müslümanları üzerinden kurduğu bu teori günümüzde halen geçerliliğini korumaktadır.
Başkalarına benzemeye çalışma insanın fıtratında olan bir şeydir. İnsan farkında olmadan yaptığı davranışları, sonra inanıp isteyerek ve bilinçli şekilde taklit ederek hayatına geçirir ve uygular. Bu açıdan baktığımızda insanın ve toplumun yararına olan şeylere özenmesinde bir sakınca yoktur. Ancak özenilen ya da benzenilmeye çalışılan olgunun, insanın dini inancına, ahlâkî yapısına, toplumun zararına sonuçlar doğuracağı durumlar varsa, bu tür bir benzemeyi kabul etmemiz, benimsememiz başta kimliğimizi yok saymaya yol açacaktır.
Günümüzde tüketim artık sadece ekonomik bir faaliyet değil, sosyal, kültürel ve sembolik özellikleriyle de gündemimizde yer almaktadır.
İnsanlık artık kendilerini sürekli tüketime yönelten popüler kültürün söylemleri ile karşı karşıyadır. Popüler kültür, gerek reklamlar gerek moda aracılığıyla tüketiciye gizli mesajlar vermektedir. Reklamlar da ürünlerin kullanım özellikleri ve değerlerinden çok, tüketiciye sunacağı statü ve itibara odaklanmaktadır. “Bunu kullanırsanız fark edilirsiniz, farklı olmak sizin de hakkınız” gibi mesajlarla istenilen sınıfa ait olmak için satın alınması, kullanılması ya da sahip olunması gereken ürünler belirlenmektedir. Bu ürünlerin özellikle “Black friday” gibi uygulamalarla tüketimi hızlandırılmaktadır.
İnsanların ekonomik yönden sıkıntı çekmesinin başlıca sebeplerinden biri de Black Friday gibi yollarla moda, reklam ve medya ile özendirilen temel ihtiyaç dışı ürünlerin, ihtiyaç dışı satın alınması ve borç altına girilmesidir. Takdir görme duygusunu tatmin eden insan aslında esaret duygusuna da kendini kaptırmakta adeta köleleşmektedir.
Bu tür uygulamalarla manipüle edilen insanın iradesini yitirmesiyle birlikte kültür erozyonuna kapılarak, zihinlerine yerleştirilmesine müsaade ettiği bu türden kavramlarla birlikte emperyalizmin oyuncağı da olmaktadır.
Tüketmek için öncelikle teşvik ediliyor, akabinde kaliteli hayat yalanı ile kandırılmaya devam ediliyoruz. Farkında olmazsak yaptığımız tüketimle, teknolojik takip altına alınarak sistemin uysal bireylerine dönüştürülmüş oluyoruz.
Batı uygarlığı, kendi düşünce sistemini kurmuştur ve bu sistem doğrultusunda dünyaya yaklaşmaktadır. Modern dünyada Batı için din, hayatı yönlendiren, İslamiyet gibi insanın varoluşunu belirleyen bir değer olma konumundan ayrılmıştır. Din algısı, hayatın her alanı gibi modern düşünceye göre yeniden yapılandırılmıştır. Burada bütün mesele “Black Friday” ismine takılmadan durumun ve oynanan oyunun farkında olmaktan geçer. Zaten bu tanımlamadan biraz rahatsızlık duyduğunuz anda Kara Cuma indirimleri bir anda “Efsane/Şahane Cuma” indirimlerine dönüşüverir…
Bir hikâye:
Bir kabilenin şefi ilk defa bir büyük şehre gitmiş. Bu şef kendi fotoğrafını çektirmek istiyormuş. Tanıdıkları onu büyükçe bir fotoğraf stüdyosuna götürmüşler. Bu fotoğraf stüdyosunun kapısında bir tabela asılıymış. Üzerinde de şöyle yazıyormuş. “İstediğiniz gibi fotoğrafınızı çektirin.
-Olduğunuz gibi: 10 dolar.
-Olduğunuzu düşündüğünüz gibi: 15 dolar.
-Kendinizi başkalarına sunmak istediğiniz şekilde:20 dolar.
-Olabileceğinizi düşündüğünüz şekilde:25 dolar.”
Kabilenin lideri tüm bunlara çok şaşırmış. İlk tarzda fotoğraf çektirmek isteyenler dışında başka birilerinin gelip gelmediğini sormuş. O güne kadar ilk tarzda fotoğraf çektirmek isteyen bir kişinin dahi gelmediğini söylemiş fotoğrafçı…
Fakat o kabile şefi ilk tarzdaki fotoğraftan çektirmiş. Ve şöyle demiş: “Ben buraya kendi fotoğrafımı çektirmeye geldim, başkasınınkini değil”.
Anlatılan bu hikâyeden sonra bu yıl 24 Kasım Öğretmenler Gününe denk gelen “Black Friday” günü olduğunuz gibi fotoğraf çektirme cesaretini gösterebilecek misiniz?
Kalbinize sormakta fayda var…
Bu arada siz bu dünya da her zaman olduğunuz gibi fotoğraf çektirme cesareti göstermeseniz de “ilâhî kameralar her hâlimizi kaydediyor…”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.