Farkında Olmak
Bu dünyada beyinlerini harcayarak yaşamaya mahkûm öyle zavallılar var ki, en küçük borçlarını bile benliklerinin o halis altınıyla öderler. Bu onların günlük ıstırabıdır.
Sonra bir gün ıstırap çekmek tende bıkıp usanınca…(ALFONSE DAUDET)
Çağımızda eğitim sadece aktarılan bilgiyi öğrenen bireyler yetiştirmeyi değil, toplumsal yaşamda ortaya çıkacak yeni sorunları kendi inisiyatifleriyle çözebilen, risk alabilen, yeni düşünceler üretebilen, düşüncelerini savunabilen ve kendilerini sürekli yenileyebilen bireyleri yetiştirmeyi hedeflemektedir. Bu becerilere sahip olamayanların eğitimlerinde ve yaşamlarında ciddi sorunlarla karşılaştıkları bilinen bir gerçektir. Bu kişiler hayatın dayatması üzerine söz konusu becerileri daha sonra büyük bedellerle edinmek zorunda kalabiliyorlar…
Yukarıda bahsedilen becerilere sahip olmak, beyinlerimizi harcayarak yaşamaya mahkûm olmamak için bilinçli farkındalık konusu büyük önem arz etmektedir.
Doğduğu andan itibaren dünyasında olan bitenleri anlama gayretinde ve arayışında olan insanoğlunun belki de sahip olacağı en büyük becerilerden biriside bu farkındalık durumu olacaktır. Yaşadıklarına/yaşatılmaya çalışılanlara bilinçli bir şekilde bakabilme, olayları doğru okuyabilme, işin iç yüzünü görebilme ve anlama düzeyi ve becerileri elbette her insanda farklı olsa da eğitimle kazandırılabilecek bir beceri olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.
İçinde yaşadığımız dijital çağda baş döndürücü olaylar oluyor, değişimler yaşanıyor ve işin sadece maddi boyutunun ele alınması sonucunda da insanlığın bir girdabın içinde bocaladığını, farkındalık duygusunu kaybettiğini /kaybettirildiğini gözlemleyebiliyoruz. Yaratılış gayesini unutan, dünyaya geliş amacını sorgulamayan, maksattan yoksun, anlam duygusunu kaybeden insanlığın sonu da kendini bilme duygusunu yitirmesiyle başta kendine, toplumuna ve kadim değerlerine yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor.
Farkındalık becerileri gelişmemiş insanımızın da, dijital çağda ‘’verinin yokluğunda değil, çokluğunda’’ kaybolduğunu görebiliyoruz. Buna, özne konumunu yitirerek nesne konumuna getirildiğini, teknolojik gelişmeler içinde adeta boğulduğunu, bunalıma girdiğini, makineleştiğini ve yalnızlaştığını da ekleyebiliriz.
İnsan uyanıksa, kendini dev aynasında görmeyip doğru tanıyorsa, yakın ve uzak çevresinde olanları doğru tanımlayabiliyorsa, farkı fark edecek kadar bilinçli ise sorumluluklarının da farkındaysa kolay maniple edilemiyecek, bilinçli farkındalık becerisiyle her türlü zorluğa sabırla göğüs görebilecek ve ümitsizliğe kapılmadan aynı zamanda insanlığa umut olmayı da başarabilecektir.
Nasıl ki saatin iyiliği koşmasında değil, doğru ilerlemesindeyse, insanında kıymeti de bu dünyada doğru şekilde yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşamasındadır.
Aşağıdaki diyalog, kişisel bilinçli farkında lığın zirve noktalarından birisidir:
İranlı Komutan Rüstem:
‘’Niçin buraya geldiniz?’’ sorusu karşısında
Rabi’i B. Amir’in verdiği cevap:
-Allah bizi şu amaçla buraya gönderdi:
-Kullarımdan dileyeni kula kulluk etme zilletinden kurtarıp yalnız Allah’a kulluk etme izzetine eriştirmek, dünya hayatının darlıklarından dünya ve ahret düşüncesinin zenginliklerine eriştirmek, batıl çirkin dünya düzenlerinin zulmünden İslam’ın yüce adaletine çıkarmaktır…
Var olduğumuz dünyada değişim kaçınılmaz. Değişim; ister kemal, isterse zeval şeklinde olsun, varlıkların ve eşyanın tabiatında var olan bir unsur olduğu da bilinen bir gerçektir…
Esas olan bu durumun farkında olmak ve değişimi bilinçli yönde kullanmak, sorumluluk bilinciyle hareketten ırak olmamak.
İslam fıtrata uygun tevhit temelli bir değişimden yanadır. Tabi ki değişim ve neticesi, bireyin farkındalık seviyesi ve değişim isteğindeki arzu nispetindedir.
Farkındalık bilincine sahip olmak özgün olmayı, özgün olmak özgür kalmayı, özgürlük seçim yapmayı, seçimlerimiz de sorumluluk almamızı sağlar. Birey olmaya razı olmayıp şahsiyet olabilmenin yollarından birisi de öncelikle hayatın akışı içerisinde neler olduğunun/olacağı konularında farkında olmaktan geçer.
Farkındalığın engelleri arasında bulunan nefis, şeytanımız ve gafletimiz vb. bizlerin kendimize yabancılaşmaya hatta hayat gayelerimizi unutarak kendimizi bilmemize bile engel olur.
Sonuç olarak; Yunus Emre’nin:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.” Sırrına vakıfsa bir insan, bilinçli farkındalık becerisi de vardır o zaman…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.