Yılmaz TAŞÇI

Yılmaz TAŞÇI

Şimdi Zamanı Değil(!)

Şimdi Zamanı Değil(!)

Sufi düşünür İdris Şah öğrenme konusunu soran genci anlatır:

- Şimdi zamanı değil diye karşılık verir İdris Şah

 - Anlaşılan meşgulsünüz

- Hayır, şimdi zamanı değil

 - Zamanınız yok demek

- Zamanım yok demedim

- Öyleyse neden meşgulüm deyip bu konuşmaya son vermiyorsunuz?

İdris Şah'a göre, “Genç adam “Şimdi zamanı değil' karşılığını dinleme kapasitesine sahip değildi.

Yalnızca Şah’ın meşgul olduğunu ve zamanı olmadığı yorumunu kabul etmeye programlanmış, 'Şimdi zamanı değil'in, daha sonra, daha uygun bir zamanda anlamına geldiğini anlayamamıştı.”

Sokrates'e göre öğrenmek hayattır, hayat da öğrenmek. Sokrates'in idam edilmeden önce ölümü mütevekkil olarak beklerken hala öğrenme çabası içinde olması bundandır.

Sokrates zindandaki hücresinde celladının gelmesini beklerken, yanındaki sadık öğrencilerinden flütle bir melodi çalmayı öğrenmekteydi.

Sokrates ölüm yaklaşmaktayken bile öğrenme tutkusunu canlı tutarak öğrencilerine, öğretmenlerinin her şeyden önce bir öğrenen olduğunu, öğrenmenin hiçbir zaman bitmeyeceğini, gerçek anlamda genç kalmanın, öğrenme sürecini ölümün gelip bitireceği ana kadar uzatmak demek olduğunu göstermiştir.

            Yukarıda verilen iki örnekte öğreten ve öğrenen nasıl olmalı sorularının cevabı gizli.

Pandemi döneminde verilen uzaktan eğitimin her ne kadar bazı artı yönleri olsa da, öğrencilerimizde büyük boşluklar oluşturduğunu OECD başta olmak üzere yayınlanan birçok raporlar gözler önüne sermiştir.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada Okullarda Kalite Güvence Sistemiyle ilgili atılan adımlar başta olmak üzere ülke genelinde, Matematik seferberliğiyle ilgili haberler medyada yer aldı.

 Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), TÜBİTAK ve üniversiteler iş birliğinde, matematik dersinin öğrenimini günlük yaşam becerilerine uyarlayarak hem öğrenimini kolaylaştıracak hem de öğrencilerin bu dersi küçük yaştan itibaren sevmelerini sağlayacak proje için harekete geçtiği yönünde, haberlere rastlamışsınızdır.

Gündem de sadece matematik seferberliği gibi bir algı oluşsa da sadece matematik konusunda konu ele alınmıyor.

Bakanlık (MEB), Türkçe, yabancı dil ve matematik dersinde kalıcı öğrenmeyi desteklemek üzere pek çok yeniliği hayata geçireceğini duyurdu.

Müfredatta uzun ders saatleri verilmesine karşın öğrencilerimizde yabancı dilde  “OYKA” okuma, yazma, konuşma ve anlama olmak üzere 4 temel becerinin öğretilmesi konusundaki eksikliklerin giderilerek yeni öğretim tekniklerinin geliştirilmesi ve bu derse de yeni dinamikler kazandırmak için çalışmalara başlandığı yönünde açıklamalarının da medyada yer aldığını gördük.

Öğreten ve öğrenenin birlikte büyük işler başarabileceği mekânlardan biriside yüz yüze eğitimin verildiği okullarımızdır.

Okullar, aynı zamanda “Sınır-Sorumluluk ve Paylaşımın” gerektiği yerlerdir…

Asıl meselemizin sadece sınavlara hazırlamak,  sorulan sorulara cevap veren öğrenciler yetiştirmekten öte,  iyi soru sorabilen ve yanıtları belirleyen kişiler yetiştirebiliyor muyuz?

Sorusu olduğunu kabul etmek ve buna göre projeler geliştirmek zorundayız. Bu konuda okullarımıza ve öğretmenlerimize sahada büyük sorumluluklar düşmekte.

Çocuklarımız sanılanın aksine okula başarı kazanmak ve okulu başarılı yapmak için değil, başarılı olacakları şeyi yapmak için gidiyorlar. Okulun bunu bulmak, çocuğa göstermek ve güçlü bir rehberlikle onu desteklemek görevi de vardır. Okullarımız bir sorun olursa onun çözümünü aramak ve işbirliği yapmakla yükümlüdürler…

Kimin istekleri?

“Bazen çocuklarımızın hayatlarını kolaylaştırdığımızı düşündüğümüz anda bile kendi istek ve amaçlarımızı yerine getiriyoruz.”

Dikkat edilmesi gereken bir başka konuda, ailelerin çoğu bilinçli yâda bilinçsiz Resmi/Özel okulları çocuklarının gereksinimlerine göre değil, kendi beklentilerine göre seçmeleridir. Böyle bir durumda bazı okullarda daha çok çocuğun yararından önce ailelerin beklentilerini ön plana çıkarmaya çalışmaları da yapılan büyük hataların başında gelmektedir.

Herhangi bir konudaki İnançlarımız davranışlarımızı ön plana çıkarıyor ve yönlendiriyor. Açıklanan bu seferberliğin başarıya ulaşması için ne yapılmalı sorusu akla gelecektir.

Okullar öncelikle sağlıklı bir okul kültürü oluşturmakla işe başlamalı, zehirli okul kültüründen de bir an evvel uzaklaşmalıdır.

4 Temel duygu vardır: Korku-Öfke- üzüntü ve mutluluktur…

Eğitimciler öğrencilerin başarılarını onların endişe ve dikkat seviyelerine, önceki bilgilerine ve okulun taleplerini yerine getirme isteklerine bağlı olduğuna inanırlar. Bunu aleni ya da gizli şekilde yayarlar.

Sağlıklı okul kültüründe ne kadar olumlu düşünme- Hatalarını ortaya çıkarma-Onları iyileştirmeye çalışma varsa Zehirli de ise; Tanımlayıcı-Kural Koyucu ve sapma eğilimi vardır…

-Sağlıklı bir okul kültürünün 3 önemli özelliği vardır:

1-Evrensel Yükümlülük ve her öğrencinin başarılı olmasıdır… “Her öğrencinin Öğrenmesi”

2-Düşünme Becerisi… “Hoşumuza gitmeyen gerçeklerle yüzleşmek ve duymak’

-Hem iyi hem de kötü olan verileri incelemek ve öğrencilerin menfaatini gözetmek

-Sağlıklı bir ortamda insanlar verileri İftira ve suçlama olarak değil de bilgi olarak algılarlar…

3-Değerlendirme sonucu harekete geçme … “–Kural Koyma ve yönerge verme”

(Zehirli okul kültürü-Dr. Peterson)

Sağlıklı bir okul iklimi oluşturup doğru kararlar alabilen bilge bir kitle/okul olabilmek için;

1-Fikir çeşitliliği, 2-Bağımsızlık, 3-Ademi merkeziyet, 4-Kümelenme gereklidir.

Bir kurumda bunlar sağlanabiliyorsa stratejik öngörüler büyük ihtimalle doğrudur ve beraberinde istenen başarıda gelecektir.

Şimdi zamanı değil’in, daha sonra, daha uygun bir zamanda anlamına geldiğini anlayabilen, ya öğrenen, ya öğreten yâda bunları seven bir toplum oluşturmak istiyorsak amacımız her çağda insanın içindeki iyi duyguları beden ülkesinde iktidara getirmek olmalıdır. Çocukları ve gençlerimizi 4D (Duygu-Düşünce-Değer ve Davranış) açısından ihmal etmeden akademik, sosyal ve kültürel beceriler kazandırmak zorundayız. Aksi durumlar, eğitim alanında 2040 yılı için hayata geçirilmeye çalışılan projelerin nesnesi konumuna bizleri düşürecektir.

Yazımızı matematik sorununu çözmüş, birçok başarılı öğrenci yetiştirmiş Pisagor’un hayat hikâyesinden bir kesitle bitirelim.

MÖ 570 - MÖ 495 yılları arasında yaşamış olan İyonyalı filozof Aynı zamanda bir Matematikçi olan Pisagor'un öğrencisi olmanın öncesi de sonrası da zormuş. Biz sadece öğrenci olma kısmını burada anlatalım.

Pisagor, kendi düşünce yapısına ve yaşam şartlarına uyum gösterecek insanlara öğrencisi olma hakkı tanır. Bu hakkı tanırken göz önünde bulundurduğu birtakım ölçütler söz konusudur, her şeyden önce öğrenci adaylarının ana babası ve akrabalarıyla olan ilişkilerindeki tutumunu gözlemler, oturup kalkmasına, konuşacağı ya da susacağı yeri bilip bilmediğine, yerli yersiz gülüp gülmediğine bakar.

Sonra, insanlarla ilişkilerinde beklentilerine, onlarla konuşma tarzına, gün içinde boş zamanlarını nasıl değerlendirdiğine, nelere sevinip nelere üzüldüğüne dikkat eder. Yürüyüşünden tutun da yüzündeki en ufak mimiklerine kadar öğrencisini analiz eder, bu tür ifadelerin kişinin ruhundaki düşünceleri açığa çıkardığına inanır...

Gözüne kestirdiği öğrencisini tam üç yıl kendi başına bırakıyormuş gibi görünür, ama gizliden gizliye onun bütün yapıp ettiklerini, dayanıklılığını, tutarlılığını gözetler. Bu aşamada en çok da öğrencisinin gönlünün dış dünyanın nimetlerine, şan ve şöhrete kayıp kaymadığına bakar...

Bu tür sınavlarından başarıyla çıkan öğrencisini okuluna çağırır ve o andan itibaren de tam beş yıl sürecek bir suskunluğa mahkûm ederdi ki, zaferlerin belki de en zoru olan dilini tutmayı öğrenebilsin ve bir konuşma adabı edinebilsin.

Seçilen öğrenciler ilkin auditorium adı verilen salonda toplanır ve özel bir bölmede ders veren Pisagor’u dinlerlerdi. Her öğrenci en başta bu derslerde işittiklerini bir sır olarak tutulması gerektiğini öğrenirdi. Bu yüzden işittikleri üzerine açıklama talep etmenin, bunlar hakkında konuşmanın ya da tartışmanın veya bunları kendilerinden olmayan insanlara açıklamanın sınırı aşmak olacağına inanırdı.''Öğrenciler için akşam yemeğinden sonra okuma saati başlardı. İçlerinden en yaşlısı ne okunacağına karar verir, en genciyse karar verilen metni okumaya başlardı. Ardından yine en yaşlı olan topluluğa ahlaki tavsiyelerde bulunur ve hepsi birlikte uykuya çekilirdi…'

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz TAŞÇI Arşivi