“Yarın” diye düşünülen şey…
Soyulduğu zaman gülen adam, hırsızdan bir şey çalmış demektir. Boş yere üzülense, kendi kendini soyar... William Shakespeare
Amerika'nın New York şehrinde bir soygun sırasında hırsız banka içindeki çalışanlara bağırdı:
-Kıpırdamayın! para devletin, hayatınız da sizindir.
-Yani herkes sessizce uzansın..
“Buna anlık akılla ikna denir”
Hırsızlar çalmayı bitirince üniversite mezunu olan en genç hırsız, ilkokul mezunu en yaşlı olan hırsıza dedi ki:
-Patron kaç para aldık sayalım. Liderleri olan yaşlı hırsız bozuldu ve ona dedi ki:
-Aptal mısın? Bu çok para ve saymamız uzun sürer, bu gece ne kadar para çaldığımızı haberlerden öğreneceğiz!
“Bunun adı tecrübe!”
Hırsızlar bankadan çıktıktan sonra banka müdürü, şube müdürüne:
-Polisi çabuk ara!
Şube müdürü ona dedi ki:
-Bekle 10 milyon dolar alıp kendimize saklayalım daha önce zimmetimize geçirdiğimiz 70 milyon doları da ekleyelim.
“Buna akışına bırakmak ve durumu lehine çevirmek denir!”
Banka müdürü dedi ki:
-yani her ay soygun olsa çok iyi olur...
“ve buna hadsizliğin daniskası denir!”
Ertesi gün haber ajansları bankadan 100 milyon dolar çalındığını bildirdi!
Hırsızlar parayı tekrar tekrar saydılar. Sonuç her seferinde miktar 20 milyon dolardı.
20 milyon dolar için hayatlarını riske atan hırsızlar çok sinirlendi.
Banka müdürü suya sabuna dokunmadan 80 milyon dolar aldı.
Maskeli hırsız ile kravatlı hırsız arasındaki fark bilginin kendine göre suiistimaliydi.
Banka müdürü milyoner olduğu için gülümsüyordu. Borsadaki tüm kayıplarını bu soygunla telafi etmişti.”
“Bunun adı da birlerine göre risk almaktır!”
Gerçek hırsızlar çoğunlukla yüksek rütbeli olanlar arasından çıkarlar. Ama “hırsız” olarak tanınanlar hep ev ve cüzdan hırsızları olacaktır…
Yukarıda anlatılan hikâye de tasvip edilmeyecek anlatımlar olsa da eleştiriye açık olmakla birlikte düşündürmeye de açıktır.
Bu konuda çok eski zaman gidersek Konfüçyüs’ün öğretilerinden de çıkaracağımız dersler olabilir.
Konfüçyüs bir süre için şehrin yönetiminde görev alır ve yedi gün sadece şehirde olanları izler. Yedinci gün şehirdeki en yüksek memur Shao-Cheng’i görevden alır.
Bu davranış üzerine öğrencileri çok şaşırırlar, yanına giderler ve sorarlar:
– Shao-Cheng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şehrin yönetiminin de yetki aldıktan sonra ilk işiniz onu görevden almak oldu. Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı. Bunu neden yaptınız?
Konfüçyüs, öğrencilerine neden yaptığını anlattı;
– Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunlardan sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:
1. İyi eğitimli ve bilgili olmasını gizlice kendi fırsatları için kullanan.
2. Aşırıya kaçan bir hayat tarzı ile inatçılık.
3. Doğruyu söylemese de insanları yanıltabilen.
4. Sadece olumsuz olaylar ve her şeyin hep kötü yanları hakkında konuşan.
5. Yanlış olduğunu bildiği şeyleri sanki doğruymuş gibi gösteren ve destekleyen.
Shao-Cheng’de bunların hepsi vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, isyanlar çıkarabiliyordu. Aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyordu. Doğruyu ve yanlışı karıştırıyordu. Ben de şehir halkı için üzülmek yerine, halkı bu adamdan kurtarmayı tercih ettim…
Günümüze tekrar geri dönersek dünyada değişen bir şey yok gibi görünüyor.
Yeryüzünü imar ve inşa etmek sorumluluğunda olan bir Müslüman için şu soru akla gelebilir.
Sözün gücünün yerini, gücün devraldığı bir dünyada haydudu, hırsızı bol, ağır suçların işlemekten çekinmeyen, her zaman güçlünün sazının telini çalan, bunları meziyet olarak gören, ekonomik buhranlarla halkı açlığa ve sefilliğe mahkum eden, küresel sermaye şirketlerini, sermaye baronlarını kurtarıcı olarak kabul eden zihinlerin hükümran olması, toplumun bu girdaptan kurtulamaması kaçınılmaz olacağına göre insan bu olaylara nasıl bakacak, tavrı nasıl olacaktır?
Cevabımız İslam’ın gözüyle olaylara bakacak, Müslümanca yaşama, düşünme, hareket etme bilinciyle dünya düzenini ve toplumu sağlıklı şekilde eleştirmek ve uygun hayatı yaşamak adına gayretini sürdürmek olacaktır. Aksi durumda “Yarın” kavramını hep birlikte yitirmiş olacağız…
Rasim Özdenören’in, “Yarın” diye düşünülen şey artık çoğumuz için öte dünya kaygısı olmaktan çıkmıştır.”
Sözü tam da bu noktada karşımıza çıkıyor.
Eğer usta kalemin sözündeki mesaj doğru okunmazsa insanın kendine yabancılaşmasıyla birlikte köleleşmesi de kaçınılmaz olacak, yanması için ateşe de gerek kalmayacak, gafleti kendine yetecektir.
Her şeye rağmen ümitliyiz, çünkü inancımız var. Güzel yarınları birlikte inşa etmek için bu dünyadayız…
Ne yazık ki bizim edebiyatımızda ve toplumumuzda dönem dönem hırsızlığa eşkıyalığa güzellemeler yapıldığı gibi diğer toplumlarda da bu duruma rastlanabilir.
Makamları kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, haksız kazanç sağlamak yarınını unutan, ahiret kaygısından uzak nasipsizlerin şiarıdır.
Geçici dünya yolculuğunda bileklerindeki ve zihinlerindeki zincirleri çözen, maddenin esiri olmayan özü gür ve hür olanlara selam olsun.
Dışı kadar içini de süslemeyi bilenler ve önemseyenler için yazımızı ünlü bir romandan alıntıyla bitirelim:
Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır.
Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir.
Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun.
Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun.
Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın.
Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.
(Khaled Hosseini - Uçurtma Avcısı)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.