Aşı karşıtı olmak
Aklı başında insanlar, yazarlar çizerler siyasetle uğraşanlar kendilerine yakışmayan ifadelerle Aşı karşıtı tartışmalar yapıyorlar.
Aşıya karşıymış, ya da aşının dayatılmasına karşıymış. Neden?
Saçma sapan cevaplar.
Türk tarihindeki tüm Türk devletlerinde ve cumhuriyet tarihimizin savaş yıllarında bile aşı zorunlu idi.
Aşı belgesi olmayanlar evlerinden çıkamazlar, işe, komşuya, alışverişe gidemezler, şehir dışına çıkamaz, hatta evlenemezlerdi!
Pandemi günlerimiz bir yandan mutasyona uğrayıp yayılan virüs ile diğer yandan da dünyaya maymunu andıran kıllı ve kuyruklu çocuk dünyaya getirme endişesi ile aşıya karşı çıkan, hastalığa yakalanıp belirti göstermese de karşısındakini hasta edebileceği ihtimalini düşünmeyen parlak zekâlarla mücadele içerisinde geçiyor...
Sözü fazla uzatmadan, din alimlerinin yaptıklarına hiç girmeden söyleyeyim. Ben aşı karşıtı olanların kul hakkına girdiklerine inananlardanım.
Birinci Dünya Savaşı senelerinde hem cephede düşmanla, hem de yurt içinde birkaç salgınla boğuşan ülkemizde aşı zorunlu idi!
Devlet, aşı olduğuna dair belge gösteremeyenlere adım bile attırmazdı!
Salgınlar tarih boyunca hep vardı biz bunu ilk yaşamıyoruz ki.
Başta, çiçek, kolera ve tifüs olmak üzere milleti kırıp geçirirlerdi ve bu dertler savaş senelerinde daha da büyük hal alırdı.
Meselâ, Sarıkamış’ta binlerce şehit vermemizin sebebi uygulanan yanlış stratejinin ve Rus mermilerinin yanısıra orduyu kırıp geçiren tifüs salgını idi; hatta ordunun başında olan Hafız Hakkı Paşa kurşun yahut şarapnel ile değil, tifüs yüzünden can vermişti...
Çanakkale'de yüzlerce Mehmetçik hayata salgın yüzünden veda etti.
O yıllarda hastalıkların bizde sebep olduğu kayıplar Avrupa ordularındaki ölümlerden çok düşüktü. Çünkü o yıllarda insanlarımız devletimizin dediğini harfiyen uyguluyordu.
Biz, bu başarıyı Harbiye Nezareti’nin bünyesindeki Sıhhiye Dairesi Reisi ve Sıhhiye Genel Müfettişi, yani ordunun sağlık teşkilâtının en üst yöneticisi olan Dr. Süleyman Numan Paşa’nın çabaları sayesinde elde etti.
Savaş senelerinde cepheleri defalarca dolaşan paşa yüz binlerce askeri aşılatıp tifo ve kolera salgınlarının önünü almaya çalışırken, sağlık teşkilâtında da yeni düzenlemeler getirdi.
Peki bugün neler yapıyoruz?
Tabii ki, Sağlık Bakanlığımız, polis teşkilatımız, gece gündüz çalışıyor. Hastanelerimiz yeterli. Hijyen ürünlerimiz oldukça fazla. Kurumlarda ve okullarımızda çalışma şartları mükemmel.
O halde sorun ne?
Arkadaşlar tek sorun biziz.
Sorun; bunu siyasete alet eden muhalefet partileri.
Sorun; maskeyi zorla takan takmamak için direnenler.
Sorun; aşı karşıtı kampanyalar düzenleyenler. Ya da aşı yaptırırsan kısır olurmuşum diyen 60 yaşını aşmış zavallılar.
Sorun; Konya'da akın akın düğün pilavlarına gidip aynı tabağa kaşık sallayanlar.
Sorun; akraba eş dost ziyaretlerine ara vermeden bir odada 20 kişi bir arada saatlerce oturanlar.
Sorun; aşı yaptırmadım sağlıklıyım diye serseri mayın gibi aramızda dolaşanlar.
Sorun; 60 yaşını geçtiği halde hiç aşı yaptırmadım, Turkovac aşısı çıkınca yaptıracağım diyen bir hafta sonra ölen arkasından beş kişiyi de götüren aydın görünen çokbilmiş zavallılar.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Şimdi de ben soruyorum bu şartlar altında bu dert ne zaman biter?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.