Yücel KEMANDİ

Yücel KEMANDİ

Boğaziçi Eylemleri mi? Darbenin Ayak Sesleri mi?

Boğaziçi Eylemleri mi? Darbenin Ayak Sesleri mi?

Bugünlerde tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye ekonomisi de sıkıntılı günler geçiriyor.

Dünya ülkeleri bugün bu durumla mücadele ederken, biz bu problemi yok sayıp küçük iç problemleri abartmakla meşgulüz.

Belki de gündemi değiştirme gayretimiz var. Belki de bizim bunlarla uğraşmamızdan kazançlı çıkacaklar var.

Bu iç problemlerinden birincisi ve bugün için en önemlisi, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki eylemler.

Öğrencilerin protesto hakkı var mı, yok mu, varsa ne kadar var? Bu yapılanlar öğrenci eylemleri mi yoksa terörün darbenin ayak sesleri mi?

Bugün bu konuyla ilgili kafamızı meşgul eden onlarca soru var, eğer bu protestolar, amacından saparsa, tadında bırakılmazsa, bir büyük kargaşaya dönüşürse, illegal örgütlerin katılımına açık hale gelirse, üniversitenin dışına taşarsa, polisle çatışma noktasına varırsa, siyasallaşırsa, kültürel olarak ayrışır ve yabancılaşırsa,

Ya da, Boğaziçi üniversitesinin bazı öğretim üyelerinin paylaştığı belgelerdeki gibi belgede, 1971 yılında Boğaziçi arazisinin Türkiye Cumhuriyeti tarafından Robert Koleji’nden alındığı, arazinin başka amaçlarla kullanımı durumunda, New York Eyalet Mahkemesi tarafından geri alınabileceği. Ve bunlara benzer onlarca senaryo.

Bazılarına göre böyle bir başkaldırışı Boğaziçi gibi ülkenin iftihar ettiği üniversiteden bunu beklemek haktır...

Ancak bu olayları iktidar partisi ve onun yan kolu "GEZİ KALKIŞMASI PROVASI" olarak görüyor. Ana muhalefet ve onun yan kollarına göre, kesinlikle böyle bir durum söz konusu değildir.

Bu sıkıntılı günlerimizde yarın ne olacak? Karnımı doyurabilecek miyim?, Virüsle mücadelemiz nereye gidiyor?, sorularını unutup, Türkiye'nin gündemini bu tür kısır çekişmelerle meşgul ediyoruz.

Belki de yarın çok ciddi olarak finansal operasyonla kapıya dayanacaklardır! Belki de önce Devalüasyon, ardından IMF! Eskiden olduğu gibi...

Bunu da gördüğüm için, içteki bu tür sorunlarla daha fazla vakit kaybedilmemesi gerektiğini düşünüyorum... Ortada çözülemeyecek sorun yok.

Birinci sorumuz; Boğaziçi Üniversitesi, darbe dönemlerinde bile yasakçılıktan uzak öğrencisine değer veren bir eğitim öğretim yuvası olarak biliyorduk. O halde ne oldu da öğrenciler ayaklanmıştır, ayaklanmanın gerçek sebebi nedir? Peki; ayaklananlar öğrenciler midir?

Sonra da cevabını beraber verelim; Ayaklanmanın gerçek sebebi nedir bilmiyorum ancak polisle taşlı yumruklu kavgaya girerek gözaltına alınanların öğrenci olmadığı yasadışı terör örgütleriyle temaslı militanlar olduğu ortaya çıktı. Yani bu konuda İktidar partisi haklıymış.

Üniversite öğrencilerinin rektörlerini protesto etmek hakları yok mu? Var elbet. Kendi öğrencilik yıllarımızda ve daha sonraki başörtü yasaklarında, “Yeter be Rektör yeter! Zulüm de bir gün biter!’’ der protesto ettiğimiz meydanlarda rektörler direkt muhatabımızdı.

Boğaziçi Üniversitesi gibi ülkemizin parlak yıldızı olan bir üniversitemizin rektörüyle ilgili de ileri geri konuşan öğrenci grupları mutlaka olacaktır...

Önemli olan yasal bir hakkı, şiddet içerikli bir suça çevirmemek!

Peki, siyasetçilerin üniversite eylemlerine katılmaları doğru mu? Siyasetçilerin üniversiteli gençlerle temas halinde olmaları, onların bazı sivil eylemlerinde yer almaları yasal haklar çerçevesindedir.

Ancak burada yapılan, her fırsatta terörizmle olan ilişkisini vurgulayıp övünen, ana muhalefet partisinin kadın İstanbul İl Başkanı, öğrenci eylemini de Boğaziçi Üniversitesini de kendi politik heveslerine alet etmektedir.

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak atanan Prof. Melih Bulu’nun seçilmesi ve tavrı ile ilgili fazla bir şey yazmak istemiyorum.

Sayın rektörden, “Bu üniversiteyi dünyada ilk 50 içerisine sokacağız. Üniversitede hak edene hakkını vereceğiz, üniversitede öğretim üyesi alımlarında saltanat sistemini kaldıracağım” gibi vaatler beklerken.

Sayın rektör bakın neler söylüyor;

Yamaç paraşütüyle uçarım. İyi bir bisiklet yarışçısıyım. Basket oynarım, boyum kısa olmasına rağmen iyi 3’lük atarım. Rock ve metal dinlerim. İlk işim üniversiteye hoparlörümü getirip heavy metal dinlemek olacak.

Banane bunlardan sayın rektör. Kendini bunlarla ispat etmene hiç gerek yok.

Olmadı Sayın Rektör, o yükü kaldırabilecek derinliği sende göremedik. Belki öğrenci de görmedi, olamaz mı yani? 28 Şubat sürecinde Kayseri belediye başkanı aynı şekilde bunları söylemiş hatta dans bile etmişti ancak olmamıştı.

Rektör beyin, daha 2015 yerel seçimlerde AK Parti’den aday adayı olmuş, bunun da üzerinde çokça duruluyor, bu konu beni hiç ilgilendirmiyor, tarihimizde buna benzer yüzlerce örnek var.

Dikkatimi çeken güncel bir tartışmayı da paylaşmak istiyorum;

Gençler siyasetin karışmadığı objektif-tarafsız alanlarının giderek buharlaştığından hatta kalmadığından şikâyetçilermiş. 

Belki; yoğun siyasallaşma gençlerin pek çoğunu yormuş durumda.

Belki de; bizden farklı bir nesille ve apayrı bir sosyolojiyle karşı karşıyayız.

Bizim öğrencilik yıllarında üniversite hatta lise öğrencisi, politik bir kimlikti.

Şimdilerdeyse gençler politikanın her şeyi yönlendirmesinden hoşnutsuzluklarını sık sık ifade ediyorlarmış.

Yeni nesil bir rektör olarak Melih Bulu Hoca’mızın gençlerle iletişim dilini en kısa zamanda bulacağını umut ediyorum.

 

Bu zamana kadar darbelerle ilgili yapılan analizlerde genellikle şu kalıplar kullanılır:

Menderes şöyle yapsaydı... Darbe olmazdı. Ecevit şöyle yapsaydı... Darbe olmazdı. Demirel şöyle yapsaydı... Darbe olmazdı. Erbakan masaya vursaydı… 28 Şubat olmazdı.

Şimdide iktidar bu gençleri anlasaydı darbe olmazdı mı demek istiyorlar yoksa?

Darbe oluyor ya da olmuyor; ancak olan gençlere ve ülkemize oluyor. Gençler belki de bunu anlamışlardır.

Gençlere buradan uyarım ne olur alet olmayın.

Artık şu sorulara net cevap vermemiz gerekiyor:

Uzun bir süre Boğaziçi Üniversitesini yabancı uyruklu rektörler yönetmişti, şimdi milli olan rektörlerin yönetiminden birileri rahatsız mı oldu?

Yoksa bu olayın arkasındaki güç ABD, “Boğaziçi'ni ben kurdum. Burası benim ‘mi” diyor.

Bu olayın arkasında her ne varsa, lütfen bu konuda gençleri kullanmayın. Burası benim ülkem. Ülkemin gençlerini sana yedirmem.

Son olarak belki de Türkiye’yi bir iç savaşa sokma gayretleri olarak düşündüğüm Kâbe'nin temsilini ayaklar altına almaları.

Atatürk resmi veya bayrağımızı ayaklar altına alınınca yeri göğü yıkan bu milletin sessiz çoğunluğu,  Kâbe'nin temsilinin ayaklar altına alınmasına neleri yapabileceğini hala anlamayanlara bu milletin tarihine bakmalarını tavsiye ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum
Yücel KEMANDİ Arşivi