Yaşlanıyoruz
Dünkü BBN Haber’in ilk sayfasında bir haber vardı. Muhtemelen görmüşsünüzdür. “Konya’da doğum azaldı’’ başlıklı haberden bahsediyorum.
Haberde 2020 yılında Konya’da doğum oranının 2019 yılına göre %4,7 oranında azaldığı ifade ediliyor.
Konya’da canlı doğan bebek sayısı 2019 yılında 32 bin 465 iken bu sayı %4,7 azalarak 2020 yılında 30 bin 944.
Bu azalmada pandeminin ve yaşanan belirsizliklerin etkisi olduğu değerlendirilebilir elbette. Fakat bu konuda bilimsel bir çalışma olmadığı için böyle bir varsayım sağlıklı bir temele oturmuyor doğal olarak.
Yayınlanan TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre Türkiye’de canlı doğan bebek sayısı 2019 yılı’nda 1 milyon 186 bin 560 iken 2020 yılında 1 milyon 112 bin 859 oldu. Canlı doğan bebeklerin %51,3'ü erkek, %48,7'si ise kız.
Haber vesilesiyle verileri inceleme fırsatı buldum. Açıkçası içimi karartan bir durumla karşılaştım.
Meğer Cumhurbaşkanı Erdoğan boşuna önce 3, sonra 5 çocuk çağrısında bulunmamış. Bırakın tehlikenin ufukta görünmesini, çoktan gelmiş dayanmış kapımıza da haberimiz yok.
Türkiye nüfusu yaşlanıyor. O gençliğiyle övündüğümüz Türk Milleti giderek kabuk değiştiriyor. Kadınlarımızın doğurganlık hızı nüfusun yenilenme oranının altına düşmüş durumda.
Bir ülkenin nüfusunun yaşlanmayıp yenilenebilmesi için olması gereken doğurganlık hızı seviyesi 2,10. Oysa Türkiye’de 2020 yılında bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 1,76 oldu. Yani bu oran nüfus yenilenme düzeyinin altında.
TÜİK’in açıkladığı raporda epey ayrıntılı ve karşılaştırmalı veriler var. Hem Türkiye bazında il il, hem de ülkeler bazında dikkat çekici karşılaştırmalar var. Bu verilere TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) internet sitesinden ulaşmanız mümkün.
Türkiye olarak artık bir gerçeğimiz var. Avrupa’nın en fazla genç nüfusa sahip yani yaş ortalaması en genç olan ülkesiyiz hala ama verilere bakarsak alarm zilleri de çalmıyor değil. Sanırım bizim çocukluk dönemimize denk gelen 80’li yıllarda ülkenin en büyük holdinginin sponsorluğunda yapılan doğum kontrol kampanyaları meyvesini bugünlerde vermiş.
Gelişmenin yolunu yatırım yapıp istihdam oluşturmak yerine nüfus artışını durdurmakta gören bir zihniyetten bahsediyorum. Bu durumu her ne kadar ekonomi bahanesine sığdırsalar da niyetlerinin gelecekte dünyada ve bölgesinde söz sahibi olacak bir Türkiye’yi engellemek olduğunu bugün çok daha net bir şekilde görebiliyoruz.
Neyse, konunun o kısmı derin. Uzun uzun konuşulması ve üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Allah ömür verir de ileride fırsat bulursak o kısma da gireriz.
Dönelim yine biz yaşlanmaya başlayan nüfusumuza dair verilere.
TÜİK 2020 verilerine göre Türkiye’deki toplam doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2020 yılında 1,76 çocuk olarak gerçekleşti. Aslında ülke olarak 2010 yılında nüfusun yenilenme oranının altına düşmüşüz. 2010 yılı doğurganlık ortalamamız 2,08 olarak gerçekleşmiş ki Cumhurbaşkanı Erdoğan da o dönemde alarm zillerini çalmaya başlamıştı haklı olarak.
Doğrusu verilere bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çocuk yapma çağrısının da süreci tersine çevirecek bir şekilde kabul görmediği ortada. Belki de önce 3 deyip sonra 5 çocuk diye revize ettiği ve zaman zaman ısrarla tekrar ettiği o çağrı olmasa bugün daha da vahim bir tablo ile karşılaşabilirdik. Bu da bir gerçek.
Kadınlarımızın doğurganlık oranlarının düşmesinin elbette sosyolojik, ekonomik ve psikolojik sebepleri var. Eğitim seviyesi yükseldikçe ve kadınlarımızın daha yüksek oranda çalışma hayatı içerisinde yer almaya başlamasıyla doğurganlık oranı daha da düşüyor. Güneydoğu’da doğurganlık hızı neredeyse ortalamanın iki katı iken batı illerinde bu oran ortalamanın çok altında. Verileri il bazında incelediğinizde de bu durumu net olarak görmek mümkün.
2020 yılında toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 3,71 çocuk ile Şanlıurfa. Bu ili 3,22 çocuk ile Şırnak, 2,88 çocuk ile Ağrı ve Siirt izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise 1,29 çocuk ile Karabük. Bu ili 1,31 çocuk ile Zonguldak ve Kütahya takip ediyor.
Konya’da ise doğurganlık hızı 2020 yılında 1,84 ile Türkiye ortalamasının kıl payı üzerinde yer alıyor. Doğrusu Konya'nın Ak Parti’ye en çok oy veren illerden biri olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısına bu sevgiye eş değer bir karşılık vermediği de ortada.
Kaldı ki Konya, ekonomik gelişmişlik düzeyinde ülke ortalamasının çok üzerinde olan bir sanayi şehri. Bu düşük doğurganlık hızının sebepleri arasında ekonomik zorlukları saymak pek mümkün görünmüyor. Bu durum sebepleri açısından bir sosyolojik araştırma konusu olmalı. Bu da şehrimizdeki Selçuk Üniversitesi olmak üzere üniversitelerimize ve akademisyenlerimize düşer.
“Kardeşim, oturduğunuz yerden atıp tutmak kolay. Bu şartlarda çocuk yetiştirmek kolay mı?’’ serzenişlerini duyar gibiyim.
Doğrusu herkesin imkanına göre ki bu sadece ekonomik olmak zorunda değil, çocuk sahibi olma konusundaki görüşüne saygı duymaktan başka bir şey yapamam. Fakat batı illerimizde az çocuk yapma bahanesi olarak gösterilen ekonomik zorlukların doğu illerimizde belirleyici bir faktör olmaması da incelenmeye değer.
2001 yılında doğum gerçekleştiren annelerin ortalama yaşı 26,7 iken bu oran 2020 yılında 29,0’a yükselmiş.
Görüldüğü üzere her anlamda yaşlanıyoruz.
2020 yılında ilk doğumunu yapan annelerin ortalama yaşı 26,5 olarak. Eskiden olsa o yaşlarda kızlarımıza “Evde kaldın” baskısı yapılırdı.
Günümüzde İstanbul’da kadınların ilk çocuk sahibi olma yaş ortalaması 28,1 olmuş. Yani İstanbul’da yaşayan kadınlar Türkiye ortalamasına göre bayağı geç anne oluyor. İlk doğumdaki ortalama anne yaşı illere göre incelendiğinde, 2020 yılında ilk doğumda ortalama anne yaşında İstanbul’u 27,8 yaş ortalaması ile İzmir, Rize ve Muğla, 27,7 yaş ile Trabzon ve Eskişehir izliyor.
İlk doğumdaki ortalama anne yaşının en düşük olduğu il ise 23,3 ile Ağrı. Bu ili 23,6 yaş ile Muş, 24,2 yaş ile Şanlıurfa ve Bitlis izliyor.
Tüm bu olumsuz ve iç karartan verilere züğürt tesellisi de yok değil elbette. Fakat o teselliden de olacak gibiyiz yakın dönemde. Doğurganlık hızı ortalamamız hala AB ortalaması üzerinde. Bizde 2020 yılında 1,76 olan doğurganlık hızı, AB ülkelerinde 1,53.
Malum batılı ülkeler nüfus artışı sağlamak için doğum yardımından tutun, çocuk büyüyene kadar değişik adlar altında devlet desteği veriyor. Bu gidişle biz de bugünlerde verdiğimiz göstermelik yardımları ve devlet desteğini ciddi rakamlara çıkarmak zorunda kalacağız. Çıkarmalıyız da.
Ülkelerin nüfusunu artırmanın yollarından biri de genç nüfus göçü almak. Batı uzun zamandır bu yolu kullanıyor. Bu da demografik yapının değişmesi demek.Bu da başka başka sıkıntılar demek. Eğer bu duruma düşmek istemiyorsak ne yapıp edip doğurganlık ortalamamızı yükseltmemiz lazım.
Devlet Cumhurbaşkanı Erdoğan eliyle alarm zilini çaldı. Bu alarm seviyesinin sonuç alana yükseltilmesi lazım.
Unutmayın durum o kadar vahim ki doğurganlık hızı ortalamamız Fransa ile neredeyse aynı. Hatta batı illerimizin ortalaması Fransa’dan da düşük.
Bu durum bizi yaşadığımız coğrafyanın tehlikelerine karşı daha da korunmasız bir hale düşürür. Tedbir almak ve kalıcı bir çözüme kavuşmak şart.
Bunun için devlet ve millet olarak ne yapmak gerekiyorsa yapılmalı. Hem de bir an evvel.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.