Mustafa AYCAN

Mustafa AYCAN

“NEME LAZIM BE SULTANIM”

“NEME LAZIM BE SULTANIM”

Ülke yönetimindeki her yöneticinin duvarına asması gereken 500 yıl öncesine ait bir mektup var. Hiç bir zaman geçerliliğini kaybetmeyecek bu mektup Topkapı Sarayı'nda sergilenmekte.

Gelelim neden bir kopyası idarecilerin duvarında olması gereken, bu muhteşem mektubun hikayesine;

Osmanlı'nın muhteşem zamanlarıdır. Kanunî Sultan Süleyman devletin akıbetini düşünür;

Günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı acaba diye düşünmeye başlar.

Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi'ye sorduğundan bunu da ona sormaya niyet eder.

Güzel bir hat yazısı ile yazdığı mektubu Yahya Efendi'ye gönderir.

Mektupta “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker?

Osmanoğullarının akıbeti nasıl olur?

Bir gün izmihlale uğrar mı?” diye sorar. Mektubu okuyan Yahya Efendi'nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır; sadece şöyle yazar “Neme lazım be Sultanım!

Topkapı Sarayı'nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman buna herhangi bir mana veremez. “Acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir mana mı vardır?” diye düşünür.

Nihayet kalkar Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergahına gelir ve der ki: “Ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al” der.

Yahya Efendi şöyle bir bakar.

Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak ne mümkün? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim

- İyi ama ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “Neme lazım be sultanım” demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi...

Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu müthiş açıklamasını yapar.

Sultanım!

Bir devlette zulüm, haksızlık yayılırsa gören ve işitenlerde “Neme lazım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil, çobanlar yese, bilenler de bunu söylemeyip sussa.

Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başka kimse işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür.

Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır.

Devlete itaat hissi gider, halka hürmet duygusu yok olur.

Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir...

Bunları dinlerken ağlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder.

Sonra da Allah'a kendisini ikaz eden bir alim olduğu için şükreder.

Bu türlü ikazlardan geri kalmaması için tembih ettikten sonra oradan ayrılır.

Şimdi gelelim günümüze..

Toplum olarak nelere “Neme lazım” demiyoruz ki...

* “Napalım, bal tutan parmağını yalar” dedik hırsızlığı mubah gösterdik.

* “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” dedik devleti soymayı mubah gösterdik.

* “Yemeyenin malını yerler” dedik dolandırıcılığı mubah gösterdik.

* “Kol kırılır, yen içinde kalır” dedik yapan kendimizdense ört bas ettik.

* “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” dedik menfaatçiliği mubah gösterdik.

* “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” dedik doğruluğu terk edip, yalan söylemeyi mubah gösterdik.

* “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dedik bencilliği mubah gösterdik.

* Her koyun kendi bacağından asılır dedik, kokusunun mahalleyi saracağını düşünmedik.

* “Üzümünü ye bağını sorma” dedik haramı mubah gösterdik.

* “Köprüden geçene kadar ayıya dayı de” dedik köprüyü geçme adına tüm haksızlığa rıza gösterdik.

* Bu benim partimden veya benim cemaatimden değil dedik idareyi iş bilmezlere devrettik.

Sonra toplum neden bozuluyor diye şikayet ettik.

Dolayısı ile “NEME LAZIM” diye diye bu güne geldik. Sonumuz hayrolsun.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa AYCAN Arşivi