İnciten Realite
Dünyanın gündeminden düşmeyen, her türlü farkındalık uyarısına rağmen hız kesmeden yükselişini sürdüren, kitle iletişim araçlarında farklı türlerde medya ürünü halinde hedef kitleye aktarılan hususlardan birisi şüphesiz kadının maruz kaldığı şiddettir. Problemin bireysellikten uzaklaşıp önemli bir toplum sağlığı meselesine dönüşümü korkunçluğa uzanabilen örneklerle göz önüne serilmektedir. Araştırma konusu aynı zamanda insan hakları ihlali olup birçok akademik ve fikri toplantıda masaya yatırılmakta ancak çözüme yaklaşılamamaktadır.
İstenmeyen davranışlarının başında saldırganlık gelmektedir. Genel kabul gördüğü kadarıyla “başkalarını incitmeyi amaçlayan niyetli her tür davranış veya eylem” olarak altı çizilen saldırganlığın öğrenmeyle bağlantısına dikkat çekilerek üzerine gidilmesi akademik anlamda gereklilik arz etmektedir. İlgili bilim dalları da saldırganlığı ekseriyetle öğrenmeye bağlama güzergahındadır. Çalışma dallarının teferruatlı açıklamaları ile tartışmalarını başka araştırmalara bırakıyoruz. Ancak kontrol edilebilir davranışların gelişimi ve müzakere, iletişimin konuları arasında yer almaktadır. Bireyler gelişme çağlarının tamamında saldırganlık davranışlarını öğrenir. Toplum huzuru ve düzeninde önemli olan, çocuklara kesinlikle saldırmamayı öğretmek değil, saldırganlığın hangi durumlarda uygun olup/olmadığını öğretmektir. Mücadele ile çatışmayı birbirinden ayırt edebilmektir.
Bütün davranışlarda olduğu gibi öğrenme, pekiştirme, taklit, saldırganlık özendiricileri ile ilgilidir. Bunlar büyük ölçüde öğrenilmiş davranışlardır ve öğrenmede pekiştirme temel süreçtir. Gördüklerini taklit eden çocuk, çevresindekiler saldırgan davranırken, saldırganlıklarını kontrol ederken onları gözleyip, taklit eder.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda, şiddete uğrayan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması veya açma olasılığının bulunması durumu” ifadeleriyle tanımlanan şiddetin birbirinden farklı türleri bulunmaktadır. Bu türler içinde süreklikte dikkat çeken aile içi şiddet de “yeni veya eski erkek partnerleri tarafından erişkin ve genç kadınlara karşı zorla uygulanan cinsel, ruhsal ve fiziksel davranışlar” olarak zikredilmektedir.
Kadına şiddet belli bir coğrafya, kıta, kültür, toplum, inançla açıklanamamakta bilakis her coğrafya, kıta, kültür, toplum ve inançta yaşanma durumundadır. Bu hususta yayınlanan medya ürünleri ya da araştırmalar ne yazık ki iç açıcı değildir. İnciten gerçek şudur ki; kadınların en az yarısı farklı türlerden şiddete maruz kalmaktadır. Hadisenin bireyde meydana getirdiği travmanın atlatılması farklılıklar arz etse de hiçbir zaman kolay olamamaktadır.
Konunun şiddeti uygulayan tarafına bakıldığında, bu erkeklerin güvensiz, alkol kullanan, şiddet uygulamayı hak olarak gören, gelir ve eğitim düzeyi düşük, şiddet içerikli filmler/diziler izleyen, sevgisiz büyüyen, çocukluklarında şiddet gören veya en azından farklı şiddet türlerine tanık olan, davranışlarından sorumluluk duymayan kişilerden mürekkep olduğu üzerinde ittifak bulunmaktadır.
Bütün bunların ötesinde binlerce yıllık Türk kültürü birikimi, bin dört yüz yıllık İslam medeniyetinin sadece kadına değil zayıfların tamamına destekleyici olduğu gibi onların enerjisini açığa çıkarma imkanı tanımıştır. Bunlar hakkında birbirini tamamlayacak izahatlarda bulunmayı sonraki çalışmalara bırakırken, bahsi geçen olumsuz örnekleri içeren medya ürünlerinin gereksiz kalması temennisiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.