ÇOK ŞÜKÜR...
Hadi sizinle resimleme yapalım bu hafta. Yapmanız gereken, pencerenizi sımsıkı kapatan perdeyi iki parçalı olarak kenar almak ya da yukarı doğru sarmak... Ne görüyorsunuz? Aydınlık mı? Karanlık mı? Hangi renkler var orada? Bir kokusu var mı, ses geliyor mu? Fonda bir şarkı çalıyor mu mesela?
Aynı sorulara ben de cevap vereceğim; hemhal olamazsak anlaşamayız malum.
Gözümün önünden iki yana ayrılan perde, krem rengi ama bulunduğum oda biraz karanlık, perdeyi açınca yeterince aydınlandı... Ben pencereyi de açtım karşı evin bahçesinde dizi dizi sıralanan servilerden yeşil kokular da gelsin istiyorum çünkü. Öncelikle gökyüzüne olabildiğince geniş açıyla baktım, kuşlar var; uzaktan cinslerini çözemiyorum, ufacık görünüyorlar kaç fit yukarıdalar diye hesap ediyorum, on bin var mıdır? Karnım karıncalanıyor, olamam ben kuş filan diyorum, çok yüksek, nasıl heyecanlıdır. Acaba kuşlar da hissediyorlar mı bizim gibi yerden göğe bakınca? Sanmam :) Neyse devam ediyorum etrafımı taramaya; tam sağ çaprazımda yeşil çatılı yalnız görünen bir ev var, kim yaşıyor acaba orada? Kocaman ama yalnız işte. Soluma baktığımda kağıt toplayan çocuklar cıvıldıyor, işleri önemli, yine ayakkabı giymeyi reddetmişler ve arabalarıyla yokuş aşağı kaymaya hazırlanıyorlar. Ben korkuyorum onlar asla!.. Taramaya devam ederken birden kırmızı pançolu küçük bir kız çocuğu görüyorum, annesinin hızına yetişmek için olabildiğince çaba sarf ediyor, minnacık ayakları birbirine dolanıyor ama vazgeçmiyor, devam ediyor koşar adım yürümeye... Kapüşonun alın kısmından kâkülleri görünüyor, çekik gözlü bu kız biraz da esmerce, onca koşturmayla beraber konuşmaya da devam ediyor ne anlatıyor acaba? İşte o an! Kendimi buldum... Benim o!
Resimden resime geçiyorum, eski evimizin bahçesinde zıplıyorum, ponponlarım da benimle uyum içinde bir o yana bir bu yana savruluyor, dilimde hep aynı nakaratlı şarkı var, yeni ezberlemişim, söyle söyle bıkmıyorum. Etrafta kış var, is kokulu huzurlu havada içim akşam yemeği kokusuyla doluyor... Evet huzur ve şükür var dört bir yanda... Yolda maç yapan çocukların kızarmış burunları ve top sesi geliyor kulağıma diğer yandan da samimi bir telaş var annelerimizde...
Yeniden dönüyorum şimdiki gerçeğime, ne iyi geldi, bir anda olsa bana iyi gelen bir yere gittim, bunu ben istedim ve yaptım... İyi geleni bulmak için biraz kendi içimde yolculuğa çıktım sadece bir durakta durdum, nasıl da rahatlattı. Şükrettim bunu yapabilme yetim ve iradem olduğu için... Elbette hayatımızda hep iyi şeyler olmadı ama bir "an" gözlerimizi kapatmak o kötü bildiklerimizden nasıl da uzaklaştırıyor, kanıtladım kendime...
Peki sizde ne var?
Canımız azıcık yorulunca görebilene kadar bakmakta fayda var, şükür aramak için de çok uzağa gitmeye gerek yok. Aynaya bakıp minnettar olmak en büyük şükür. Sadece vücudumuzun kendi işlerliğine odaklandığımızda bile "kendimizi sevebiliriz." "Yaradılışımı seviyorum, kendimi kucaklıyorum ve bana şükür getiren her şey için adeta bir mıknatıs görevi görüyorum" demek bile ne kadar iyileştirecek.
Deneyin ve gülümseyin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.