Antroposende arayışlar…
“Yeni bir normal geliyor. COVID-19 mızrağın sadece ucu.”
Antroposen, insanoğlunun dünyaya olan etkisinin en üst düzeylere çıktığı Sanayi Devrimi’nden bugüne olan süreç ve devam edecek bu duruma İnsan Çağı da denen döneme verilen isim. Dünyamız artık geri döndürülmesi çok zor bir sürece girmiştir.
Antroposen, insanın “jeolojik kapasitesi”nin adı.
Antroposen çağının başlangıcı konusunda farklı söylemler olsa da, insan nüfusunun ve tüketim alışkanlıklarının aniden hızlanmasını ifade eden "Büyük Hızlanma" döneminin başladığı 1950'lere dayandırılıyor.
Bu dönemin aynı zamanda alüminyum, beton ve plastik gibi materyallerin hayatımızda hızla yer edindiği, her yerde yaygınlaştığı bir döneme tekabül ettiği kabul ediliyor.
“Bana bir dayanak noktası verin Dünya’yı yerinden oynatayım’ diyen Archimedes’i yanlış anlayan insanlık, maalesef son yüzyıl içerisinde dünyanın dengesini alt üst etmeyi başardı.
Kadim değerlerden uzaklaştırılmış, “Sezar’ın hakkı Sezar’a” diyerek, Allah yokmuş gibi hayat yaşayan/işlerine karıştırmayıp farklı bir bakış açısı geliştiren insanlığın geldiği noktada; doğanın kendini yenilemesini mevcut insanlığın göremeyeceğini söyleyebiliriz. Plastik, tuğla, beton ve diğer insan yapımı nesnelerin dünyadaki toplam bitki ve hayvan ağırlıklarını aşacağı, tahminen bu ağırlığın bir teratona (1 trilyon ton) ulaştığı zor bir dönemin girdabındayız.
Gelişmekte olan bir çok ülkenin diğer ülkelerin yok edemedikleri plastik başta olmak üzere çöplerini ithal ettiklerini ancak içerisinde geri dönüşüm tesislerinde kullanılamayacak oranda çöpünde geldiğini, bunların yakılarak insanının soluduğu havayı kirlettiğine yada bunların denizlere döküldüğü haberlerine de şahit olmaktayız. Şahit olmanın ötesinde besin zinciri yoluyla istenmeyen zararlıların insan hücrelerine kadar nüfus ettiğini ve birçok hastalığında sebebi olduğunun inkâr edemeyiz. Geçtiğimiz günlerde Marmara Denizinin salya kabusuna haberlerde rast gelmişsinizdir. Deniz salyası ya da bilimsel adıyla 'müsilaj' denizlerimizde artan deniz suyu sıcaklıkları ve insan kaynaklı baskıları (evsel ve sanayii kaynaklı atıklar, arıtım seviyelerindeki yetersizlikler, aşırı balıkçılık vs.) ile tetiklendiği düşünülen organik bir oluşum. Marmara gibi kapalı denizlerde doğal olarak oluşumu normal olan bu durumun bu yoğunlukta olması hiçte normal değil. Denizin durağanlı, sıcaklık artışları etken faktörler arasında olsa da en önemli etken atıklardır.
İnsanın çevresi, evcil hayvanlarla, orman ve yaban hayatı ile olan sağlıksız ekolojik ilişkisi beraberinde COVID örneğinde olduğu gibi istenmeyen bir çok hastalığa davetiye çıkarmış, çıkarmaya da devam etmektedir.
İsraf alışkanlıkları, tüketim çılgınlıkları sonucu yeryüzündeki her insan başına, her hafta kendi vücut ağırlığı kadar nesne üretildiği söylenmekte, uzmanlar tarafından insan yapımı nesnelerin ağırlığının dünyadaki tüm canlıların toplam ağırlığını aşmış olacağı dile getirilmektedir.
İnsanlığın türlerin kitlesel yok oluşunun başladığını görmesi ve duyması çok uzak görünmüyor. Tarihinde altıncı kez yaşanacak bu türlerin kitlesel yok oluşuna sebep maalesef insanın kendisi olacaktır.
İnsanlık tarihinde yaşanan gelişmeler ve kapitalizmle birlikte değerlerin ve önceliklerinde değiştiği/değiştirildiği söylenebilir. İnsanlık bu çağda değerli olanı ölçmek yerine, tüketim amaçlı üretimle ortaya koyduğu ve ölçtüğü şeylere değer atfetmesi devam ettiği sürece doğada yaşananların kurbanı olmaktan da kurtulamayacaktır. Bu konuda iki yazara kulak verelim.
Albert Camus ünlü romanı Veba’da şöyle diyor: “Herkesin kendi içinde bir vebası var çünkü kimsenin buna karşı bağışıklığı yok.”
Shakespeare’in Julius Caesar eserinde Cassius’un dediği gibi: “Kusur… Yıldızlarımızda değil, kendimizde.”
2020 yılı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) bünyesindeki İnsani Gelişme Raporunda yer alan “Yeni bir normal geliyor. COVID-19 mızrağın sadece ucu.”
İfadesi düşünen ve akıl eden insanlar için çok şey anlatıyor.
Kimse eskiye dönmeyi hayal etmesin. Zaten eski yaşam tarzımız ve doğayla ilişkimiz bizi bu noktaya getirdi diye bize haykırıyor.
Bütün bu olanlara rağmen antroposende insanlık için halen bir umut var. Bunlardan bir tanesi de doğanın ilkeleri ve sınırlarını bilen, doğayla uyumlu yaşamayı ilke edinmiş ekolojik okuryazarlar yetiştirmek ve ekolojik zekayı geliştirecek uygulamalar yapmak diyebiliriz.
Ekolojik Zeka Nedir?
Ekolojik anlamda; dünyada küresel çapta meydana gelen olumsuz doğa değişmelerine karşı duyarlılık ve bunlara reaksiyon gösterme becerisidir.(Mc Callum ve Goleman)
Dünyada küresel anlamda ortaya çıkan böylesi sorunlara yine küresel çapta reaksiyon göstermek gerekmektedir. Nedir bu reaksiyonlar?
1-Çevreye ve çevre problemlerine duyarlı olmak ve gerekli önlemleri almak,
2-Küresel anlamda dünya ekolojisini ve ona olumsuz etki eden faktörlere reaksiyon göstermek.
3-Çevre problemlerine sebep olan ürün ve mallara karşı duyarlı olmak, bunları tanıyarak gerektiğinde tepki göstererek boykot etmek.
4-İnsanları ekolojik problemler hakkında bilgilendirmek/bilinçlendirmek.
5-Okullarda öğrencilerin Ekolojik Okuryazar olarak gelişmelerini sağlamak.
6-Ekolojinin insan fizyolojisi ve insan psikolojisi üzerindeki etkilerini anlamak ve bunları olumsuz etkileyen faktörlere karşı duyarlı olmak, bu problemlerle baş etme yollarını bilmek.
7-Ekoloji hakkında her türlü yayın okumak-dinlemek-izlemek
Toplum bilinci, sosyolojik yapı ve aktüel sorunlar karşısında insanlığın ürettiği çözümler yerel ve yaşanan zamana özgü olabilirken, evrensel kitabımıza özelde bize ve genelde tüm insanlığa bu konuda ne diyor? Birkaç ayete bakalım:
-İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…(Rum Suresi41)
-O sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizden yeryüzünü imar etmenizi istedi.” (Hud, 61.)
Bu ayetlerden anladığımız; insanın yeryüzüne talan etmek için değil, başta kendini ve yeryüzünü imar ve inşa etmek için yaratıldığıdır.
Antroposen Çağında birkaç çözüm önerimizle yazımızı noktalayalım.
-İnsanlığın Yaratan yokmuş gibi yaşamaktan vazgeçip, sorumluluk bilinciyle hareket etmesi,
-Gökyüzüne bakmaktan vazgeçmeyecek nesil yetiştirmesi,
-Nesne olmaktan çıkıp, özne olduğunun farkında olması,
-Tasavvurumuzun-aklımızın şahsiyetimizin yeniden vahiyle inşa edilmesi,
-Elbisemiz, bedenimiz, duygularımız ve ruhumuzla birlikte çevremizi temiz tutmak ve tüm kirlerden uzak durmak,
-Dünyanın insanların ihtiraslarına göre değil, ihtiyaçlarına göre cevap verdiğini bilmesi,
-Sadece tüketen olmayıp, imara katkı sunması gerektiğini bilecek bir doğa anlayışı geliştirmesi
-Çevremizin atalarımızdan kalan bir miras değil, çocuklarımıza bırakılacak bir emanet olduğu felsefesiyle hayatımıza doğru yön vermektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.