Aşıda kafalar karışık
Aşı konusunda tartışmalar gittikçe yükseliyor.
Bilmem farkında mısınız? Artık daha hızlı bir şekilde yeni toplum kesimlerine aşı olma hakkı tanınmaya başladı.
Bunun iki sebebi olabilir. İlki, artık elimizde test edilmiş yeterince aşı vardır, ikincisi, aşı hakkı doğmasına rağmen aşı olmayanlar çoğalmıştır.
Her ikisi de olabilir. Doğrusu özellikle ülkemizde mRNA tabanlı olmasından kaynaklı olarak Biontech aşısı konusunda şüpheler tam anlamıyla yatıştırılabilmiş değil. Aşıya tümden karşı çıkan bir grup varken bir de aşı olabilirim ama inaktif aşı olmak istiyorum, mRNA tabanlı aşı olmak istemiyorum diyenler var. Bir de yerli aşıyı beklemek isteyenler.
Aşı olmak istemeyenler beklentilerin çok üzerinde çıkınca “Aşı İkna Timleri” sahada çalışmaya başladı. Harıl harıl insanları aşı olmaya ikna etmeye çabalıyorlar.
Doğrusu aşı kullanımı ilk gündeme geldiğinde inaktif tabanlı Çin üretimi Sinovac, en erken kullanıma sunulan ve Türkiye’nin de tercih ettiği aşı markasıydı. Üstelik yaklaşık 100 milyon dozluk bir temin anlaşması da yapılmıştı. Bu bilgi de Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca tarafından kamuoyuna açıklanmıştı.
Aynı zamanda bulanlar Türk kökenli oldukları için Biontech aşısı da alternatifler arasındaydı. Bu aşı da henüz ilk kez denenen bir yöntemle üretilen, insan genetiğine olan müdahalesiyle sonuca giden mRNA tabanlı bir aşı. Aşının mucidi Uğur Şahin, Türk kökenli olmasına rağmen yaptığı anlaşmaları bahane ederek Türkiye’ye yaklaşık 5 milyon doz aşı temin edebileceklerini ifade ediyordu ki anlaşma da öyle yapıldı.
Belli ki diğer ülkelerden gelen taleplerden Türkiye’ye pek sıra gelmeyecekti. Üstelik belli ki Sağlık Bakanlığımız da mRNA tabanlı aşılara mesafeli yaklaşıyordu. Bakan Koca da mRNA tabanlı aşıların yeni kullanılmaya başlandığı için uzun süreli etkileri konusunda herhangi bir bilimsel çalışma olmadığını söyleme ihtiyacı hissetti.
Aşı şirketi Biontech’in de aşı olanlarla ilgili sorumluluk almayacağı beyanı ve aşının mucitleri olan Uğur Şahin ve eşinin aşı olmayacaklarını açıklamaları şüpheleri artırdı. Sanırım bu sebeplerle hükümetimiz tarafından geleneksel yöntemlerle üretilen Sinovac aşısına öncelik verildi. Hatta yine inaktif tabanlı Rus aşısı Sputnik’in de Türkiye’de üretilmesi için anlaşma yapıldı.
Türkiye’de ilk kullanılan aşılar Sinovac’tı. Peyder pey geliyordu Çin’den. Fakat son dönemde ne olduysa oldu bilinmez. Önce yapılan anlaşmalara rağmen Sinovac aşısının Türkiye’ye getirilmesi Çin Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyaretine rağmen gecikmeye başladı. Üretici firma anlaşmanın içeriğine uygun davranmamaya başladı. Şu ana kadar gelmesi gereken sayıda aşı teslim edilmedi.
Bu tavır değişikliğine neyin sebep olduğu ise muamma. Bir siyasi parmak var mı işin içinde yoksa sadece üretici firmadan kaynaklı bir sıkıntı mı henüz taraflardan bir açıklama yok. Türkiye’de Konya dahil bir çok ilde Sinovac aşısı yok. E-Nabız sistemindeki randevularda alternatif olarak yer almasına rağmen randevu almak mümkün değil. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca kısa süre içerisinde 3 milyon 500 bin doz Sinovac aşısının geleceğini açıkladı ama bu konuda bir sıkıntı olduğu aşikâr.
Türkiye bu arada Uğur Şahin’i Bilim Kurulu toplantısına aldı. Daha önce Türkiye’ye karşı mesafeli duran şirketle Türkiye arasında 120 milyon dozluk yeni bir temin anlaşması imzalandı. Ne değişti de bu mümkün olabildi?
Diğer ülkeler aşı alımını azalttı da Biontech bize mi mecbur kaldı, ya da üretim kapasitesini mi artırdı? Yoksa Sinovac aşısının tedarik zincirinde yaşanan sapma mı Türkiye’yi mecbur bıraktı? Bu durum sadece Uğur Şahin ve eşinin Türk olmasından mı kaynaklı yoksa başka saikler var mı? sorularının cevabını henüz bilemiyoruz.
Sputnik V aşısının kullanımıyla ilgili de henüz bir gelişme yok. Ne zaman devreye gireceğine dair de henüz resmi makamlardan tarafından yapılmış bir açıklama da yapılmadı.
Şu an Türkiye’de aşı sırası gelip de aşı olmak isteyenler için Biontech mecburi istikamet gibi görünüyor.
Erciyes Üniversitesi tarafından bilimsel çalışmaları yapılan yerli inaktif tabanlı aşıda Faz 3 aşamasına geçildi. Aşı, Faz 1 ve Faz 2 aşama sonuçlarına göre önemli bir alternatif olabileceğinin işaretlerini veriyor. İnşallah çalışmalar kısa sürede olumlu sonuçlanır ve milletimiz de gönül rahatlığıyla aşısını olur.
Sağlık sistemimiz virüsten kurtulmanın tek yolunun aşı olduğunu işaret eder hale geldi. Fakat Dünya’dan gelen haberler hiç öyle söylemiyor.
Aşı çare olsaydı, vatandaşlarının çoğunu aşıladığını söyleyen ve ona bağlı olarak vaka sayılarının düştüğünü açıklayan ve normalleşme takviminin son aşamasına gelen İngiltere’de vaka sayıları yeniden yükseliyor. Keza kendi aşısını üretip vatandaşlarını yoğun bir şekilde aşılayan Rusya’da da öyle. Vaka sayıları bugüne kadar tespit edilmiş en üst seviyeye yaklaşmış durumda.
Almanya başta olmak üzere bazı ülkeler aşılama çalışmalarını neden yavaşlattı, şüpheler mi var?
İtalya neden daha önce başka ülkelerde de tartışılan Astra Zeneca aşısının kullanımını sadece 70 yaş üstüne kullanılmak üzere sınırladı?
Bu noktada aşıların hazırlanma süresi bilimsel olarak 3 ila 5 yıl olarak ifade edilirken piyasada şu anda kullanılan aşıların DSÖ’nün acil kullanım onayıyla kullanılmaya başlandığını da ifade edelim.
Düne kadar alanındaki insanlar hariç adı duyulmamış aşı şirketi Biontech’in tüm insanlık tarafından tanınmış olması bir yana sadece 2021 yılı gelir beklentisinin 26 Milyar Dolar olduğunu ifade edelim. Sahiplerinden Uğur Şahin’in de Forbes’in dünyanın en zenginleri sıralamasına girdiğini de not edelim... Astra Zeneca firmasının ise yıllık gelir beklentisi 2021 yılı için 22 Milyar Dolar olduğunu söyleyelim. 3. doz aşı olmak gerektiği de kesinleşirse bu rakamların artacağını da belirtip devam edelim.
“Aşı da çözüm olmayabilir mi?” sorusu beyin yakan soru dedikleri türden bir soru.
Peki o zaman ne yapacağız, bir planımız var mı?
Bugüne kadar salgının doğal değil, planlı olduğunu iddia edenler haklı çıktı. Bugün herkes koronavirüsün Çin’de bir laboratuvarda üretildiğini biliyor. Üstelik artık Çin diğer ülkeler tarafından laboratuvardan virüsün sızmasından 18 ay sonra bildirim yaptığı için suçlanıyor. Ortalıkta salgına sebep olanların ki isim isim yayınlanıyor, yargılanacakları ilan ediliyor. Üstelik bu sesler giderek daha da yükseliyor. Aynı grup aşının ve tedavi yöntemlerinin de gereksiz olduğunu iddia ediyor.
Hastalığın tespitinde kullanılan PCR testlerinin dünyaca ünlü virologlar tarafından bu iş için uygun olmadığı iddia ediliyor. Gittikçe de bu fikrin alıcısı çoğalıyor.
Üstelik biliyoruz ki aşı olanlar virüsü alıyor ve başkalarına bulaştırma riski de bulunuyor. Yine maske takmak, sosyal mesafeye dikkat etmek zorundalar. Aslında aşı olmayıp da hasta olmayanlar değil, hasta olmamak için aşı olanlar bilakis virüs taşıyıcısı haline dönüşüyor.
Peki o zaman aşı olmayanları ikna etmeye çalışarak kimi kimden korumaya çalışıyoruz? Aşı olmayanları virüs taşıyıcısı olan ve hastalık bulaştırma potansiyeli taşıyan aşı olanlardan mı koruyoruz, yoksa aşı olup sözde antikor üretmeye başladıktan sonra bağışıklık kazananları yani hasta olma ihtimali ortadan kalkanları mı aşı olmayanlardan koruyoruz?
Gördüğünüz gibi hem kafalar hem durum oldukça karışık.
30 Mayıs’ta dünyaca ünlü virolog Prof. Dr. Sucharit Bhakdi’yi konuk ederek gündem olan BBN Türk’ün en çok izlenen programlarından biri olan Büyük Resim bu akşam saat 20.30’da dünyaca ünlü bir bilim insanını daha konuk ediyor.
NASA’da 10 yıl araştırmacı ve bilim direktörü olan görev yapan Neva Çiftçioğlu Banes yer alacak. Neva Çiftçioğlu programda; Bilim dünyasına adım attıktan sonra hangi ilginç olaylarla karşılaştığını, Küresel ilaç firmaları hangi bilimsel buluşunun patenti konusunda kendisini tehdit ettiğini, Korona virüs ve aşılar konusundaki görüşlerini anlatacak.
Kaçırmamanızı ve saat 20.30 BBN Türk ekranında olmanızı tavsiye ederim.
Selam ve muhabbetlerimle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.