Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Biden’ın muhalefeti destekleme stratejisi devrede

Biden’ın muhalefeti destekleme stratejisi devrede

Sedat Peker videolarında yeni bir basamağa geçtik.

Son video ile hedef artık netleşti. O da Recep Tayyip Erdoğan. Yaklaşık 8 yıldır istedikleri o. Bir kez daha deniyorlar sadece. Olan bitenin özeti, “Erdoğan’ı denklem dışına çıkarmak’’ 2023 seçimi için alan temizliği yapmaya çalışıyorlar.

Geçmişte denenmiş ve sonuç alınamamış görünürde FETÖ ama aslında ABD argümanlarının başrolde olduğu bir süreç yaşıyoruz. Bazıları “Neden şimdi?’’ diyebilir.

Aslında sorunun cevabı belli. Biden, ABD başkanı oldu ve Obama döneminin Türkiye düşmanı ekibi büyük ölçüde yeniden görevde.

Kuzey Suriye’de bir PKK devleti kurmak için görevlendirilen sözde DEAŞ’la Mücadeleden sorumlu özel temsilci Brett McGurk da. Hani PKK/YPG’lilerle fotoğraf vermekten çekinmeyen kişiden bahsediyorum.

Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye geçmişte o ekibin neredeyse tüm planlarını çöp etti. Türkiye yüzünden akim kalan planlarını yeniden sahaya sürdüler. Film yeni versiyonuyla gösterimde. Oyuncular farklı.

Dün FETÖ ve Can Dündar’dı. Bugün Sedat Peker.

Çöp olmuş argümanların ısıtılıp bu kez de Sedat Peker tarafından gündeme getirilmesi iki türlü yorumlanabilir.

Bir, Sedat Peker FETÖ ile irtibatlıdır.

İki; Zaten iddiaların kaynağı ABD ve dolayısıyla CIA. Onlar dün FETÖ’yü kullandılar. Bugün Sedat Peker’i kullanıyorlar. Hangi ihtimal gerçek olursa olsun ki bana göre ikinci seçenek, sonuçta Türkiye net bir şekilde ABD’nin hedefinde. Gerçek bu.

Yeniden Kuzey Suriye’ye silah yığmaya başladılar. Türkiye eskiden olduğu gibi olan biteni adım adım izliyor kaynağında. Bu kez başladıkları işi bitirmek istiyorlar. Türkiye’nin de bu projeye rıza göstermesi için yönetiminin değişmesi lazım. Yoksa ABD için sürecin maliyeti artıyor. Üstelik Türkiye giderek her anlamda kontrol edilemez bir derecede güçleniyor. Bu da bölgedeki planları için en büyük tehlike demek.

15 Temmuz başarılı olsaydı. Bunların hiçbirini yaşamayacaktık. Tıpkı Türkiye’ye İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olma zilletini yaşattıkları gibi Kuzey Suriye’deki PKK/YPG devletini de tanıyan ülke olma zilletini yaşatacaklardı.

Türkiye’nin rıza göstermediği bir devletin orada yaşama şansı yok. Bunu artık sağır sultan bile biliyor.

Bunun sebebi olarak da Recep Tayyip Erdoğan’ı gördüklerinden onu tasfiye etmek için darbe ve işgal girişimi dahil her tür operasyonu denediler. Beceremediler. Şimdi tekrar başa döndüler. Biden’ın başkanlık seçim kampanyası sürecinde ifade ettiği Erdoğan yönetimine karşı muhalefeti destekleme stratejisi sahada artık. Muhalefete iktidarı yıpratacak her türlü laboratuvar ürünü argümanı veriyorlar.

MİT Tırları davasının konusunun yeniden sahada olması da böyle. Malumunuz FETÖ bu iddianın peşinde çok koştu. Dertleri Türkiye’yi terör örgütlerini destekleyen bir ülke olarak uluslararası topluma lanse etmek ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da bu iddia üzerinden Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılatarak tasfiye etmekti.

Türkiye gerekeni dirayetle yaptı ve komployu engelledi. Komployu engellemekle kalmadı. Türkiye’nin hemen güneyinde kurmak istedikleri terör koridorunu da engelledi.

Recep Tayyip Erdoğan 26 Haziran 2015’te resmi sosyal medya hesabından attığı twitte Tüm dünyaya sesleniyorum: Bedeli ne olursa olsun, Suriye'nin kuzeyinde, Türkiye'nin güneyinde devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. demişti. Bugüne kadar da etmedi. Ödetmeye çalıştıkları bedel de işte bu bedel.

Eğer biri Suriye’de terör örgütlerini desteklediyse o Türkiye değil. ABD ve yandaşlarıdır. Bize dayattıkları ise teröristleri desteklemek.

Bugün artık 15 Temmuz’daki rolü sebebiyle hakkında yakalama kararı çıkartıldığı için Türkiye’ye giremeyen CIA ajanı Henri Barkey, içerideki uzantıları üzerinden Tükiye’yi PKK/YPG ile el sıkıştırmaya çok uğraştı beceremedi.

20 Temmuz 2015’te Suruç’ta yaşanan Türkiye toprakları içerisindeki Niğde’de otobandaki tuhaf olay hariç ilk DEAŞ saldırısıyla başlamak üzere ülkemizi hedef alan DEAŞ saldırılarıyla bizi bu kucaklaşmaya mecbur bırakmaya çalıştılar. Yine olmadı. Tam da burada DEAŞ’ın ABD’nin terör laboratuvarlarında üretildiğinin artık dünya üzerinde hiç kimsenin itiraz edemediği bir gerçek olduğunu da not düşelim.

Hatta Türkiye o tarihe kadar topraklarındaki üslerden ve özellikle İncirlik’ten sözde DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu uçaklarının kalkmasına izin vermiyordu. Suruç katliamından sonra CIA ajanı Henri Barkey Türkiye’yi aynen şöyle tehdit ediyordu. Diyordu ki; “Eğer Türkiye topraklarını DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu uçaklarına açmazsa bu tarz saldırılara daha çok hedef olur.’’

Evet, bildiniz. Türkiye bu saldırı sonrası topraklarını DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu uçaklarına açtı. Saldırı Türkiye’yi ikna etmişti. Tehdit amacına ulaşmıştı ama sözde DEAŞ saldırıları bitmedi.

Neden?

Çünkü o bir başlangıçtı. 

DEAŞ, ABD tarafından Türkiye’yi PKK/YPG ile el sıkışmaya ve Kuzey Suriye’de kurulacak terör devletine ikna etmek için kullanılan bir aparattı.

Sadece bu değil elbette.

Suriye’de DEAŞ’a karşı gerçek anlamda mücadele eden tek devlet varsa o da Türkiye’dir. El Bab’da ve Dabık’ta gördük. Oysa DEAŞ onların önce laboratuvarda ürettikleri, sonra üzerinde emellerini gerçekleştirmek istedikleri coğrafyaya saldıkları, eylem yaptırıp dünya kamuoyunu ikna ettikten sonra onlarla mücadele etmek bahanesiyle o coğrafyaya yerleştikleri bir maymuncuktu aslında. Değişik coğrafyalarda değişik isimlerde bu örnekleri çoğaltmak mümkün. İsterseniz El Kaide deyin,  ister Boko Haram, ister Eş-Şebap. Sadece isimleri değişik ama görevleri aynı.

DEAŞ da önce Irak ve Suriye’de kurmak istedikleri PKK/YPG devletinin belirlenen sınırları içine salıp sonra da vahşi- kafa kesen radikal Müslümanlara karşı mücadele eden özgürlük savaşçısı olarak lanse ettikleri PKK/YPG’ye ellerindeki toprakları çatışmadan teslim ettirdikleri yani devir teslim yaptırdıkları kendi ürünleri olan örgütün adıdır. Yani aslında DEAŞ ve PKK/YPG kardeşti. Anneleri ABD idi çünkü. Tıpkı FETÖ gibi.

Terör ve terör örgütleriyle bu kadar iç içe olan bir ülkenin tüm oyunu bozan ve terör örgütleriyle tek başına mücadele eden Türkiye’yi terör örgütlerine yardım etmekle suçlaması en hafif deyimiyle aklımızla alay etmektir.

Kimse bu numarayı yemez artık. Herkes yese Türkiye yemez.

ABD demek, Avrupa demek, İsrail demek, Rusya demek ve Esad demek Suriye’de yıkım demek. Türkiye demek ise, huzur demek, insanlık demek, mazluma sahip çıkmak demek. Ne yaparlarsa yapsınlar bunu değiştiremezler.

Türkiye Suriye’de yaptıklarıyla bir rol model olmuştur. Kontrolündeki bölgelerde hayat normale dönmüş zaman zaman PKK bozmaya çalışsa da huzur hakim olmuştur. Aksini hiç kimse iddia edemez.

O yüzden adı ne olursa olsun, kim olursa olsun bu gerçek değişmez ve kimse Türkiye’yi PKK/YPG terör devletinin varlığına ikna edemez.

Bunu sağlamak için yapılan tüm operasyonlara da her zaman olduğu gibi Türk halkının cevabı hep olduğu ve hak ettikleri gibi olacaktır.

Milletimizin ferasetine güvenelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Fahrettin Damga Arşivi