Yabancı düşmanlığı ve akıtılan timsah gözyaşları
Altındağ’da yaşananlara akıttıkları timsah gözyaşlarını gördünüz değil mi?
Sanki bunca zamandır grup toplantıları dahil Suriyelilere verip veriştiren onlar değildi. Sosyal medya üzerinden ajans ürünü mülteci düşmanlığını körükleyenler onların teşkilatları değildi. Ya da mültecilere suyu ve diğer belediye hizmetlerini pahalı verip onları şehirden ayrılmaya zorlayacağını açıklayan ve hakkında bu sebeple soruşturma açılan belediye başkanı onların partisinden değil.
Oysa iktidara geldiğimizde onları ülkelerine göndereceğiz diyen de vatandaşına destek olmayıp Suriyelilere para veriliyor diyen de Suriyeliler muayenede öncelikli bizim vatandaşımız hastanelerde sıra bekliyor diye propaganda yapan da onlardı.
Oysa şimdi öyle mi?
Olaylar patlayıp çığırından çıkınca ihaleyi öfkeli kalabalıkların üzerine bırakıverdiler. Kendileri de sütten çıkmış ak kaşık gibi oldular. Olan bu necip millete oldu.
Bu hep böyle olur. Böyle de oldu.
O yüzden millet olarak aklımızı başımıza almamız, sağduyuyla hareket etmemiz lazım.
Onlar Suriyeliler ülkemize gelmek zorunda kaldıkları ilk günden beri aynı türküyü söylüyorlar. Sorsanız sosyal demokratlar ama uyguladıkları politika faşizm kokuyor. Almanlarla fazla haşır neşir olduklarından olsa gerek.
Suriyelilere düşmanlıkları ülkemize gelip onları rahatsız etmelerinden falan değil. Onlar rahatsız da olmazlar. Çoğunun tuzu kuru zaten.
O zihniyet bir dönem ‘’Esad gitmezse Erdoğan gider’’ diye kampanya yapan zihniyet. Çoğunluğu mezhep bağnazlığından yaptı bunu. Ülkelerinden kaçmak zorunda kalanları zihniyetlerinin örtüştüğü Esad’ın insafına bırakalım, onlara sahip çıkmayalım, ikinci vatan olmayalım istediler. Tüm olan biten bunun yansıması.
Evet, yaşadığımız pandemi süreci sadece ülkemizde değil, dünyada derin izler bırakıyor. Sıkıntılar var. Fakat sadece bize özel değil. Özellikle sanayi sektörü olmak üzere çoğu ülkeden daha iyi çıkıyoruz bu süreçten. Fakat içerideki yıkım ekibine bakarsan yandık yıkıldık.
Hiç pandemiyi ve dünyayı nasıl etkilediğini göz önünüze almazlar. Sadece sıkıntılara odaklanalım, her şeyi de iktidara yöneltelim. Seçimde de kendilerini iktidar yapalım istiyorlar. Ülke yanmış yıkılmış hikaye. Umurlarında bile değil. Varsa yoksa kendi menfaatleri. Onun için de her fırsatı değerlendirmeye çalışıyorlar. Zira onlar için amaca giden her yol mübah.
Önceki gün Ankara Emniyet Müdürlüğü Altındağ’daki olaylarla ilgili bir açıklama yaptı. Olaylara katılan, sosyal medyadan provokasyon yapan 76 kişinin göz altına alındığı duyuruldu. Göz altına alınan 76 kişiden 38’inin yağma, kasten yaralama, hırsızlık ve uyuşturucu madde bulundurma/ticareti vb. diğer suçlardan kaydının bulunduğu açıklandı.
Dikkatinizi çekiyorum. Olayların içinde olanlara, öfkeli kalabalığı yönlendirenlere bir bakın. Hiç kendiliğinden gelişen bir olay gibi duruyor mu bu tabloda?
Organize olaylarda bu tarz sabıkalılar veya yaşı tutmayan çocukları kullanırlar hep. Burada da öyle olmuş. Ellerindeki parayla bu insanlara her şeyi yaptırabilirler. Sadece bu gösterge bile olan bitenin organize ve gizli bir el tarafından yaptırıldığının işareti.
Emirhan Yalçın’ın katledilmesiyle ortaya çıkan halk öfkesi de niyetlerini örtmek için kullanılmış. Halkın öfkesi arkasına gizlenerek Suriyeli masumlara zarar verip evlerini barklarını yakıp yıkmışlar, dükkanlarını yağmalamışlar. Aramıza açılmaz duvarlar örmek niyetleri. Aramıza kan girsin, düşmanlık girsin istiyorlar.
Şimdi artık devlete düşen bu piyonları tutan eli bulmakta. Cesur olmak lazım. Arkadaki el kim olursa olsun tutup cezasını veremezsek bu tür operasyonlarla daha sık karşılaşırız. Tıpkı 1980 öncesi olaylarda yaşananlar gibi.
Küçük bir tereddüt gizli emel sahiplerini cesaretlendirir.
Önceki gün sosyal medyada yayılan bir video vardı. Olayın faili tarafından çekilip yayıldığı belliydi videonun. Epeyce tepki çekti. Fakat yetkililerimizin de ilgisini çekti mi? bilemiyorum. Konuyla ilgili herhangi bir haber düşmedi henüz.
Olay yeri yine Ankara. Haberin başlığı ise ‘’Ankara’da gündem olan görüntüler’’. Video bir arabanın içinden çekilmiş. Yolun kenarında yürüyen iki gence otomobilden ‘’Lan, Suriyeli misiniz?’’ diye bağırarak soruluyor. Gençler, biraz tedirgin ve mahçup ifadeyle ‘’Evet abi’’ diye cevap veriyor. Arkasından ‘’Gezmeyin lan caddede, gidin lan evinize’’ diye bağırılıyor. Arkasından gençlere edilen küfürler var. Daha sonra ‘’hepinizi doğrarım ha, geç lan, git’’ tehditi duyuluyor ve küfür devam ediyor. Sonrasında ‘’Siz kimsiniz oğlum, geç lan geç’’ ve küfürler. Gençler şaşkın. O şaşkınlık yüzlerine yansımış. Bir şeyler söylemeye çalışıyorlar ama ne mümkün. Çaresiz geri dönüp geldikleri yöne doğru gidiyorlar. Video da burada bitiyor.
Şimdi bunun neresinden tutalım? Bunu yapan kim, kendinde bu hakkı nereden buluyor, yakalandı mı, yoksa aramızda dolaşıp hala terör mü estiriyor?
Bu soruların henüz cevabı yok.
Biz bu değiliz. Bunu yapan da bizden biri değil. Kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın bizden değil. Kendini devletin yerine koymaya çalışan bu kişi kimse bir an evvel bulunup gereken yapılmalı. Yapılmalı ki bir daha üstüne vazife olmayan işlere karışamasın.
Gereken yapılmalı derken Hrant Dink cinayetinde Fetöcülerin yaptğı gibi katil zanlısıyla Türk bayrağı önünde fotoğraf çektirilip gönderilmemeli tabii. Kahraman muamelesi yapılmamalı.
Bu millet milliyetçiliğini hiçbir zaman ırkçılıkla karıştırmamıştır. Vatanı ve milleti için gözünü hiç kırpmadan hayatından vazgeçen serdengeçtileri, isimsiz kahramanları vardır. Fakat hiçbir zaman da ırkçı olmamıştır. O yüzden ‘’Türk beklenendir’’. Tüm mazlumların umududur. İçimizde yeni yeni kafalarını göstermeye başlayan bir Nazi özentisi grup var. Devletin bu yönde çalışmalarını yoğunlaştırması ve bu grubu dağıtması lazım. Yoksa daha çok böyle operasyonlar yeriz.
Düzensiz göçe karşı olmak, yabancı düşmanlığı için bir gerekçe olamaz. Bu konuda yasal düzenlemelere de ihtiyaç olduğu açık.
Elbette Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlüdür. Birlik beraberliğimize, kardeşliğimize kalkan elleri kırabilecek kadar güçlüdür. Kıracaktır da. Fakat lütfen bunu daha çok canımız yanmadan yapsın.
Bu arada üniversitelerimiz de pandemiden öğretim anlamında etkilendi ama hocalarımız da tembelliğe alıştı sanırım. Özellikle mültecilerin topluma entegrasyonu için bilimsel araştırmalar yapılmalı. Ülkemiz, özellikle sosyoloji ve sosyal psikoloji alanları için bir açık laboratuvar görünümünde. Toplumda yükseltilmeye çalışılan yabancı düşmanlığı ve ırkçılık, mültecilerin sosyal hayat ve çalışma hayatındaki yerleri, toplumsal entegrasyon konularında acilen bilimsel çalışmalara ihtiyaç var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu konuda sahada daha görünür olmak zorunda.
Hem devlet, hem millet olarak bu konuyla ilgili daha geniş ve kapsayıcı çerçeveden bakmamız ve doğaçlama yerine planlı bir yaklaşımla hareket etmeliyiz.
Yoksa daha çok sıkıntı yaşarız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.