İyi İnsanlara Rast Gelsin Yolunuz
“ İyi insanlara rast gelsin yolun…” Annem hep böyle dua eder bana, ona verdiğim her müjdede dua ile karşılar ağzımdan çıkan her kelimeyi. Çocukken anlamıyor insan, şimdilerde fark ediyorum nasıl güzel bir dua olduğunu, anlamının derinliği şimdilerde fethediyor kalbimi.
Geleceğini çocukluğundan planlayanlardan değilim ben, yaşadığım her ne olursa olsun cebime katabildiğim dersleri kâr sayıyorum kendime. “Büyüyünce ne olacaksın” sorusuna da hep farklı farklı cevaplar verirdim ben. En son hangi kitabı okuduysam o kitabın kahramanı oluverirdim. Kafamın içerisinde yazdığım karakteri canlandırıp o öldüğünde bir yenisini yazardım. Bu yaşta nasıl karar verebilirim diye düşünürdüm hep. Bildiğim tek şey oyun oynamakken geleceğimi nasıl bilebilirim derdim ama o soruyu her sorana farklı cevaplar vermeye de devam ederdim.
Çizgi filmlerim hayatım olurdu. Her pazar sabahı İstiklal Marşının 10 kıtasını ezberletmeye çalışırdı ablam, “Tom ve Jerry” en çok o zamanlar güzeldi. Erken kalkmak daha çok oyun oynamak demekti. Geç yatmaya çalışırdık gökyüzünü izleyebilmek için. Sabahları güneşin doğuşunu yakalamamız şarttı. Çocuktuk, yaşadığımız her şey ödüldü bize. Tüm enerjimizi çevremizde olup bitenleri anlamaya adardık. Bisiklete binmeyi öğrenirken parçaladığımız dizlerimiz acımazdı, sokakta oyun oynarken düşerdik yüzümüzün üstüne sonra hemen kalkıp devam ederdik, oyalanmamak gerekirdi. Eve gitme zamanı gelmeden daha çok oyun keşfedilmeliydi. Her anı güzeldi çocukluğun.
Sonra büyüdük, sabahları kalkmak o kadar eğlenceli gelmemeye başladı. Uykunun tatlılıkları aldı o heyecanın yerini. Geceleri gökyüzüne bakmaya fırsat bulamadık, yorgunduk çünkü. Yatağa beş kala kapanırdı gözler. Şimdi bazı zamanlar ay muhteşem renklere bürünür ama yoldan geçen insanlar o kadar meşguldür ki fark edemezler çocukluk manzaralarımızı. Artık çocuklar bile mahrum kaldı o eğlencelerden. Sokakta oynamaya yer kalmadı arabalardan. Eskisi kadar geniş değil mahalle araları. Her evde çocuk var elbet, ama hiç biri tanımıyor bir diğerini. Binaya komşu taşınır taşınmaz kapısını aşındıran çocuklar da yok artık. Yıllarca aynı binada oturup birbirini hiç görmeyen ailelere verdi yerini o zamanlar.
Komşu komşunun külüne muhtaçtı, “annem kek için yoğurt istedi” diye verilen kap, içerisi kek dolu dönerdi. Bir evde pişen ne varsa diğerinin boğazından geçmeden bitmezdi. Bina önlerinde çay keyfi yapılırdı. Okuldan gelen her çocuk o çardakta doyardı. Sonra çocuklar oyuna, anneler sohbete dalardı. Hava kararınca babayla çıkılırdı eve. Her gün aynıydı ama her sabah iple çekilirdi.
İlkokul sıralarımızda gözlerimizi kapatır, büyüdüğümüz zamanları izlemeye çalışıp, hayaller kurardık. Şu yaşa geldiğimde tam olarak buradayım, şu işi yapıyorum diye başlanan hikayeler yazılırdı.
23 yaşımda ertesi gün erken kalkmam gerekiyor telaşında yazı yazdığım bir Pazar akşamındayım şimdi. Çocukluğumu yazıyorum, şimdi yanımda olmayan hatta çoğunun nerde olduğunu bilmediğim arkadaşlarımı anıyorum yazarken. O zamanlar kurduğun hayallerin güzelliğini arıyorum şimdilerde. Sen beni hiç böyle yazmadın biliyorum küçük yazarca, ama sen zaten hep en güzel hayalleri kaleme alırdın.
Ve yine geldik, vedaları sevmem aslında ama bu veda bir tarafımın iple çekiği bir diğer haftayı çağırıyor bana.
Günaydın,
İyi öğlenler,
Huzurlu akşamlar…
Hangi vaktinize denk geldiysem, o vakitte bir gülümseme bırakabilmek umuduyla bir yazarca geçti buradan. Bir haftanız var, iyi bakın kendinize…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.