Sima Güleser Polat

Sima Güleser Polat

Kursağımıza dizildi...

Kursağımıza dizildi...

İki senedir Ramazan'ı ne kadar zorlasak da hissetmeden geçirdik. Yarın Kadir Gecesi, bayram kapıda... Hayatımda ilk defa ailemden uzakta tek başıma bir bayram geçireceğim, sabah evimi bayram kokusu saracak mı bilmiyorum... Bayram günü, buradan nelerden yoksun kalacağımı size anlatacağım.

Öyle ya da böyle, bereket ayı gözümüzün önünden su gibi aktı geçti. Konya'da kendi dünyamızda sizlere bilgisayar, resim masası ve başka türlü türlü dijital araçların başından ulaşmaya çalışıyoruz; kimi zaman haberlerle, kimi zaman küçük Ramazan detaylarıyla hatırlatmaya özen gösteriyoruz, ama yok olmuyor. Çok şey eksik kaldı bu Ramazan Ayı'nda...

Dün gibi mahyaların şehir damlarına dokunmak için hazırlık yapmaları, şimdi ise 'Elveda' diyorlar. Seneye, seneye... belki cami kubbelerin altından uzanacak eller semaya. Kimse kimsenin sofrasında oruç açamadı, görüntülü konuşma Ramazan geleneği haline geldi. Koronavirüsün etkisi altında, kalınca ibadetler evden başka bir yerde idrak edilemedi.

Geldi geçiyor Gönüller Sultanı... Ramazan ayına girdiğimizde Bilim Kurulu üyeleri,  kuralları sıralamıştı. Olması gereken de aynen yapıldı ve Türkiye Ramazan ruhuna uygun, küçük çekirdek ailesiyle iftarda oldu. Ama insanın zoruna gidiyor işte. Huzurla ve sağlıkla yenilerini karşılamaya şimdiden muhtaç ve hazırız...

İçim sonbahar;  hava der ben çoktan yaz oldum bile...

Son günlerde geçmişe olan özlemden kaynaklı 90'lar pop dinliyorum. Sürekli tekrar eden şarkı listemde Tarkan, Çelik, Sezen Aksu gibi başarılı sanatçılar var. Şarkıları dinlerken andan kayboluyorum çoğu zaman. Kendi kendime kaybolmuşluk terapisi yapıyorum. Tamamlama gibi bir şey. Geçmişteki güzel şeylere tutunmak özlemle sarılmak gibi bir eylem... Özlem kokuyor... Kendime geldiğimde o ritimler hala oynayıp duruyor içimde. Dinlediğim her şarkının ilişkilendirdiğim bir de anısı var. Kendimi bazen sahil kenarından giden arabanın içinde buluyorum, kimi zaman kalabalık bir caddenin kasetçi dükkanında, bazen de okul servisinde bir ağız söylenen nakaratlara eşlik ederken... Hepsinin bir hikayesi var vallahi. O dönemlerde şarkılarla paralel giderdi yaşam, şimdiki gibi iki dinleyince sıkıldığımız şarkılar yoktu. Film izler gibi klip izler, müzik yarışmalarını Oscar alacak gibi heyecanla beklerdik. Savrulacak, dikkatimizi dağıtacak başka bir şey yoktu çünkü. O sebepten o günlere ara ara dalmak İyi geliyor, masumiyet çöküyor yeniden bedenime...  Çocukluğum, ergenliğim oluyorum...

Karamsarlık değil aslında;  insan zamanın geçmesini istemez biliyorum ama ben çok fena darlandım, gün sayıyorum. Akasyalar açtı kokusunu salmaya başladı. Canım Ankara'mın sokakları gümüş ıhlamur yapraklarıyla donanmıştır şimdi. E iğdeler de yapraklandı; şunun şurasında on beş güne kalmaz salar mis kokusunu. Bu aralar bir kaç bahçeden aşırdığım leylaklarla avunuyorum, ne çok severim morlu morlu...

İhtiyaçtan öte bir şey oldu, toprakta oturmak, aynı dili konuştuğun insanlarla laflamak, hayal kurmak, plan yapmak ve sevmeye tutunmak... Tez vakitte inşallah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sima Güleser Polat Arşivi