Languishing
“Anlamıyorlar, nazlanıyorum sanıyorlar. Oysa hiçbir şey istemiyor içim.” Oğuz Atay
Kişinin kendini sıkıntılı, yorgun ve tatsız bir hayatın içinde kaybolmuş hissetmesi durumunu tanımlamak için ortaya konulan bir kavram.
Hayata karşı isteksiz,
Amaçsız,
Yapılması gereken sorumlulukları sürekli erteleyen,
Konsantrasyon bozukluğu olan bireyler de görülen “Boşluk Hissi” olarak ta tanımlanan duygu durumu.
Kişilerde her ne kadar enerjisiz kalma yâda umutsuzluk hissi oluşmasa da dikkatli olunmadığı takdirde bir şarkıcının dediği gibi “Depresyondayım” sözleri dilinden dökülmeye başlayabilir.
Corey Cesey’e göre ise languishing durumunu yaşayan bireyler kendilerince bir baş etme yöntemi benimsemediği takdirde Majör Depresyon yaşama ihtimalleri oldukça fazladır çünkü zihinsel sağlığı tehdit eden bu huzursuzluk durumu aynı zamanda motivasyon eksikliğine ve odaklanma zorluğuna da yol açmaktadır.
Languishing tam anlamıyla, bir duygu durum bozukluğu olan ‘majör depresyon’ veya tükenmişlik ile açıklanamamaktadır çünkü bireylerde ne tükenmişlik halindeki enerjisizlik ne de depresyondaki umutsuzluk hissi yoktur. Languishing daha çok, günlük rutinlerde hissedilen kısa ya da uzun zamanlı huzursuzluk durumudur.
Adam Grant, The New York Times’da ‘’languishing’’le başa çıkmak için ‘’akış’’ içinde olmamız gerektiğinden, bölünmemiş zamanlar yaratmamız ve küçük hedefler oluşturmamız gerektiğinden bahsetmektedir. Akış; zaman, mekan ve benlik duygunuzun eriyip gittiği, anlamlı bir zorlukta veya anlık bir bağda, tarifi güç olan bir kendini verme halidir. Yani bir nevi an’ da kalmaktır. Bölünmemiş zamanlar yaratabilmek, rahatsız edilmeyeceğiniz, belli sınırları olan, odaklanmanızı olumsuz etkileyecek tüm uyarıcılardan arınılmış alanlar oluşturabilmektir. Peki başka? Tüm iyileşme süreçlerinde yer aldığı gibi languishingle baş etmede de kaliteli uyku, egzersizler, fiziksel iyi oluş, sağlıklı beslenme, günlük tutmak ve sosyal ilişkileri kuvvetlendirmek önemli stratejilerdendir.
Hastalık hastası olmaya gerek yok. Bizim kadim kültürümüzde bu konuda elbette çözüm önerileri mevcuttur.
İnsanlık tarihi boyunca pek çok ilim dalının konusu olan bu ve benzeri durumlar farklı ekollerde ele alınmış ve çözümler üretilmeye, farkındalık oluşturulmaya çalışılmıştır.
İnsanın dünya ve içindeki unsurlarla irtibatının sağlıklı olması gerektiğini dile getiren Mevlana Celalettin Rumi kişilerde farkındalık duygusunu yitirmek, birlik ve mana duygusunu anlayamamanın bu durumu ortaya çıkarabileceğini eserlerinde dile getirdiğini görüyoruz.
Dünyada tam olarak rahmete girilmeyeceği gerçeğini bilmek ve eşya ile olan irtibatımızı bunların geçici olduğunu anlamak, olması gerektiği dışında dünya sevgisine ve sarhoşluğuna kapılmamakla işe başlamak gerekir kanaatindeyiz. İnsanın neyi isteyeceğini ve önceleyeceğini bilmesi de büyük önem arz ediyor. “Çünkü bütün zahmetler, sıkıntılar, üzüntüler bir şey istediğin zaman olmayınca meydana geliyor. Bir şey istemezsen üzüntü de kalmaz” sözleriyle dile getiren Mevlânâ, eserlerinde kişiyi gereksiz yere üzen nefsani arzulardan kurtulmanın, mutluluk yolunda atılacak en önemli adım olduğunu bizlere söylüyor.
Mevlânâ bu gerçeği Mesnevî’sinde su ve testi örneği ile anlatır. Buna göre adamın biri su bulmak kastıyla eline testisini alır ve yola düşer; ancak çeşmeye vardığında su kaynağının kurumuş olduğunu görür. Bunun üzerine adam biraz daha yol alır ve başka bir çeşmeye tesadüf eder. Gürül gürül akan bu kaynaktan testisini doldurmak niyetiyle telaşla koşmaya başladığında, bir anda testi elinden düşer ve kırılır. Mevlânâ dünyada her isteğin tamam olamayacağını, her türlü metaın geçici olduğunu ve dolayısıyla kişinin mutluluğunu bu tür geçici unsurlara bağlamaması gerektiğini bu kısacık hikâye içerisinde son derece etkili bir şekilde ortaya koyar.
Mesnevî’de geçen “Sen burnunu kanatmak istemezsin ama burnun kanar. Bu kanayış sana sağlık verir” (Mesnevî, III: 3438) Kendi kıymetinin tam olarak farkında olmayan insan, neyin hayır, neyin şer olduğunu da bilmeyebilir. Buradan anlıyoruz ki insan nesne olmayı değil özne olmayı tercih etmeli ve yaratanına güvenmeli ve olaylar karşısında bu ve benzeri durumlara kapılmamalıdır.
“İnsanda o kadar büyük bir aşk, hırs, arzu ve üzüntü vardır ki yüz binlerce âlem kendisinin malı olsa, bununla huzur bulmaz, rahata kavuşmaz. Uğraştığı her işte ve sanatta, tuttuğu her yerde ve öğrendiği yıldız bilgisi doktorluk ve daha başka şeylerde de sükûnet bulmaz; çünkü istediği şeyleri bir türlü elde edememiştir. Sevgiliye ‘Dilâram’ yani gönül dinlendiren derler. Gönül onunla dilenir, huzura kavuşur demektir. O halde o başka biri ile nasıl sükûnet ve karar bulur. Bu zevklerin, arzuların hepsi bir merdivene benzer. Merdiven basamakları oturup kalmaya elverişli değildir; üzerine basıp geçmek için yapılmıştır. Uzun yolu kısaltmak ve ömrünü bu merdiven basamaklarında ziyan etmemek için, çabuk uyanan ve durumdan haberi olan kimseye ne mutlu.”
Herkes nasibince bir ders çıkaracaktır.
Ayağınıza taş değmesin denilecek bir dünya yok. Böyle bir dünyada da insan gelişimini zaten tamamlayamaz. İsteksizlik ve boşluk girdabından kurtulmak, Languishing sendromuna girmemek ve mutluluk için atılacak en önemli adım farkındalığımızı geliştirmek olacaktır.
Farkındalığın engelleri arasında bulunan nefis, şeytanımız ve gafletimiz vb. bizlerin kendimize yabancılaşmaya hatta hayat gayelerimizi unutarak kendimizi bilmemize bile engel olur.
Verinin yokluğunda değil, çokluğunda kaybolan dijital çağda insanlığın eşyayı
‘ma vudia leh’inde istihdam etmesi ve doğru bakış açısı geliştirerek hayatına yön vermesi Languishing sendromuna ve benzerlerine kapılmaması temennisiyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.