Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Normalleşme ve aşıda son durum

Normalleşme ve aşıda son durum

Bayram geliyor. Bayramdan önceki son haftadayız. Hem bayram alışverişi hem  normalleşme heyecanıyla ortalık kıpır kıpır.

Esnafın yüzü gülmeye başladı. Fakat fiyatların da epey yükseldiği bir gerçek. 2 yıllık kapanmanın faturasını millete çıkarıyorlar gibi. Yaşadıkları sıkıntı elbette kolay değildi. Fakat yükselen fiyatlardan millet olarak şikayet ederken, konu kendimize geldiğinde bu şikayete gözümüzü kapatırsak olur mu?

Olmamalı ama oluyor sanki.

Çarşı pazar kalabalık. Kapalı mekanlarda daha dikkatli gibi görünsek de neredeyse maske kullanan kalmadı. Halk kafasında salgını bitirmiş. Normale dönmüş gibi. Her sokaktan davul zurna sesi yükseliyor. Trafikte grup halinde hareket edip korna çalarak giden konvoylar görüyoruz sıkça. Millet sanki düğünsüzlükten kırılmış gibi hareket ediyor. Harıl harıl kurtlarını dökmekle meşgul. Vur patlasın çal oynasın eğleniyor. Düğün salonlarının standartlarını kontrol edebilen var mı meçhul.

Bir taraftan futbol, statların kapasitesinin yüzde 50’si kadar seyirciyle başlamaya hazırlanıyor. Avrupa Şampiyonası finalini de gördük. Neredeyse tam kapasite seyirciyle oynandı. Buna karşılık Japonya’da yapılacak Olimpiyatlar seyircisiz oynanacak.

Böyle olunca bizim de kafamız karışıyor. Hangisi doğru? diye.

Delta varyantına bağlı olarak bazı şehirlerimizde karantinalar yapılıyor. Bir taraftan Kurban Bayramı’na hazırlanıyoruz. Bayramlaşmayı çok özledik. Psikolojik ve sosyolojik olarak buna çok ihtiyacımız var. Fakat kontrolü de elden bırakmamak lazım.

Fakat gözlemlerimize bakınca salgın hayatımızdan tamamen çıkmış gibi davranıyoruz. Kontrolü elden bırakmış gibiyiz sanki.

Öte yandan koronavirüs de vazgeçmiyor. Anlaşılan tüm aşı stoklarını bitirtmekte kararlı. Bu kez daha bulaşıcı bir varyantıyla karşımıza çıktı. Delta Varyantı. Türkiye olarak biz onunla tanışmaya henüz başlamışken o rahat durmadı. Delta Plus olarak ortaya çıktı.

Şimdi meslektaşlarımız onun üzerinden haberler yapıyor. Dış kaynaklı, içeriğinde delta geçen her haberi çevirip yayınlıyorlar. Gerçek bir araştırma olup olmadığı belli olmadan aşıların delta varyantına karşı ne kadar etkili olduğu konuşuluyor. Ekranların kadrolu müdavimleri bu kez delta varyantı üzerinden korku salıyor.

Her aşı şirketi ayrı bir lobi grubu oluşturmuş. Kim hangisine yakınsa ona göre konuşuyor. Herhalde şirket sahiplerinin Türk olmasından olsa gerek Türkiye’de Biontech lobisi daha kuvvetli. Tabandaki doktorlara kadar inmiş durumda. Doktorlar insanlara aşı tavsiye edecek noktaya gelmiş. Oysa aşı olmasını tavsiye etmek başka, “şu aşıyı olmalısın” demek başka.

Bence doktorlar bu noktada müdahil olmamalı. Buna da Sağlık Bakanlığı engel olmalı. Fakat Bakanlık da millet aşı olsun da hangisini olursa olsun açısından meseleye bakarlarsa sonuç hasıl olduğu için onlara göre de problem olmayabiliyor.

Milletin desen kafası karışık. Sağlık Bakanlığı’nın da tahminin üzerinde bir aşı direnci var. Aşı olup olmama konusunda küçük de olsa ikilem yaşanıyor. Fakat asıl ikilem, “Hangi tür aşı olunmalı?” sorusunun cevabında. İnaktif aşı mı yoksa mRNA tabanlı aşı mı? 

Sinovac, inaktif bir aşı. Yani geleneksel yöntemlerle geliştirildi. Zayıflatılmış virüsün vücuda enjekte edilerek vücudun virüsle savaşması sağlanmaya çalışılıyor. Olası yakın ve uzun vadeli yan etkilerinin neler olabileceğine dair yeterince bilgi var elde.

Oysa mRNA tabanlı aşılar yeni yöntemle geliştirildi. İlk kez kullanılıyor.  Faz çalışmalarına bağlı olarak kısa vadeli yan etkilerine dair fikir ve bilgi var ama uzun vadeli yan etkilerine dair bir araştırma ve bilgi doğal olarak yok. O yüzden de hakkında epey spekülasyon var. Bu da şüpheye sebep oluyor. Bugüne kadar bu şüpheleri giderecek bir açıklama da yapılmadı..

“Bilim adamlarımıza güvenin” demekle güven sağlanmaz. Türkiye’nin aşı haritasına bakıldığında sağlanmadığı da ortada. Onları dinlediği için milletin kafası karıştı. Zira onların kafası milletten daha karışık. Adı Bilim Kurulu olsa da bu gerçek değişmiyor. İnsanların ikna edilmesi lazım. Sorularının açık şekilde cevaplanması lazım.

Fakat bu yapılmak yerine çıkan seslerin bastırılmasına dönük bir çalışma var sanki. Aşıların ilk kullanılmaya başladığı dönemde Sinovac can kurtarıcı olarak öne çıkmış ve 100 milyon dozluk bir anlaşma yapılmıştı. Oysa o zaman da Türk olmalarına rağmen Biontech’le sadece 5 milyon dozluk bir anlaşma yapılabilmişti. Daha fazla verilmemişti. “Ne değişti?” demeden alamıyor insan kendini.

Daha sonra ne oldu bilinmez. Roller değişti. Yapılan anlaşmaya rağmen Sinovac’ın temini gecikti. Neden böyle oldu, sıkıntı ne? bilinmiyor. Bazen bulunamadı bile. Biontech’le 120 milyon dozluk bir anlaşma yapıldı. Ortalık Biontech aşısıyla doldu.

Biontech neredeyse mecburi istikamet oldu. Hele bir de AB ülkelerine seyahat etme ihtimali olanlar için. Bu bir tür dayatma aslında. Fakat pek kimsenin umurunda olmadı. Kimse üzerinde durmadı.

Tüm toplumun aşılanması, toplum bağışıklığının sağlanması salgını sonlandırabilmek için hayati olmakla birlikte Sağlık Bakanlığı sadece buna odaklanmamalı. Her anlamda dayatmaları da engellemeli. Bazılarının isteği olan aşı olmayanların bazı konularda sınırlandırılması önerisini akıllarından çıkarmalı ve bu fikre karşı da tavır almalı. Yapılması gereken şey ikna etmek.

Yerli aşıdan ise ses yok. Öyledir demiyorum ama, sanki küresel aşı şirketlerine verilen sözler sebebiyle bir gecikme yaşanıyor. Özellikle Kayseri Erciyes Üniversitesi’ndeki çalışma ve nazal aşı çalışması epey öne çıkmıştı. Projeler bir türlü sonlanamadı. Şimdi hedef önümüzdeki sonbahar.

Sorduğunuzda, “Virüs mutasyona uğradığı için aşı da tüm varyantlara karşı etkili olabilsin diye çalışmalar ağır ilerliyor” cevabı alabiliyorsunuz. İnsanın bu özellik sadece yerli aşıya has herhalde diyesi geliyor elbette. Alın size kafa karıştırıcı bir durum daha.

Yerli aşılar hayati. Sadece milletimizin değil, tüm insanlık için. Gözümüz yolda bekliyoruz. Halkın Faz 3 çalışmalarına gönüllü olmak için gösterdiği teveccüh çok önemli. Yerli aşının kullanıma girmesiyle aşı olmaya pek sıcak bakmayan insanlarımızın da ikna olabileceği yönünde işaretler var.

Salgına karşı organizasyon konusunda hem Sağlık Bakanlığı hem bağlı personel tüm dünyaya parmak ısırtan bir başarı sergiledi. Bu başarıyı gölgeleyecek yaklaşımlardan uzak durmalı ve fikri ne olursa olsun tüm kesimleri ötekileştirmeden ve dayatmadan ikna etmeye çalışmalı.

Toplum eski toplum değil. Küresel ölçekteki gelişmelerden an be an haberdar oluyorlar. Tüm tartışmalardan bilgi sahibi oluyorlar. O sebeple her kesimin hassasiyetini dikkate alarak hareket etmek bu büyük başarıyı taçlandıracaktır.

Lobilerden ziyade halka kulak vermek her şeyi daha da kolaylaştıracaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi