Mücadele ve dayanışma genlerimizde var
Yaklaşık üç bin yıllık geçmişiyle, tarihin en eski ulusları arasında yer alan Türkler’in en önemli özelliklerinden birisi de yardımseverliğidir. Her koşulda zorda kalanın yanında ve yardımcısı olmayı başarmış Türk toplumu, toplumsal yaraları tamir etmekte de mahirdir.
Çok acılar çekilmesinden kaynaklı mıdır, genlerimizden kaynaklı mıdır bilmem ancak milletimiz kavgalı dahi olsa dara düşmüş birine el uzatmaktan asla geri durmaz.
Türk demek “güven” demek, Türk demek “yaslanılacak omuz” demek, Türk demek “dara düşmüşe el uzatmak” demektir. Kısaca yardımseverlik bizim hamurumuzda var. Biz şartlar ne olursa olsun, dinine, ırkına, rengine bakmaksızın ihtiyaç duyan herkese yardım elini düşünmeden uzatmış bir milletiz.
Sadece ülkemizde değil dünyanın çeşitli bölgelerinde savaş, deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi felakete uğrayanlara çadır, battaniye, yiyecek, giyecek, yakacak, ilaç, kan yardımlarında bulunan Türk halkı aynı zamanda amansız bir mücadeleci, korkusuz bir savaşçıdır. Sınırlarımızda yaşanan afetlerde de asla evde beklemez. Kimse canını umursamaz ve bir cana el uzatabilir miyim diye selde azgın suların, yangında kör dumanların, depremde de yıkık duvarların arasına atlamaktan çekinmez. Kadınlarımız da erkeklerimiz de böyle bir anda tereddüt dahi etmez.
Devam edecek olursak Türk demek “her şartta ayakta kalmak, zorlukları yenmek” demektir. Türk demek “savaşmak” demektir. Türk arkasına bakmadan kaçan bir korkak değil, ölümüne savaşandır.
Yurdumuzun oksijen kaynağı ormanlar kimliği belirsiz (!) caniler tarafından yakılıyor. Devletimiz bir taraftan milletimiz bir taraftan kor ateş ile savaşırken kameralar vasıtasıyla dünyaya aktarılan görüntülere dikkat ediyor musunuz?
Kadınlarımız ayaklarında naylon terliklerle korların üzerine basarak orman yangınıyla nasıl da mücadele ediyor. Kiminin elinde tırmık, kiminin elinde kürek, kimi içmek için yanında getirdiği bir küçük pet şişe ile kimi çıplak elleriyle toprağı kazarak olağanüstü bir savaş içerisine girmiş.
Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Ne Hatunlar gibi, Şerife Bacılar gibi kadınlarımız nasıl da yangını söndürmek için çırpınıyor.
Gençlerimiz dumandan göz gözü görmediği ormanın içerisine nasıl da korkusuzca atlıyor.
İtfaiyecilere su taşırken hayatını kaybeden Şahin kardeşimizi, bölge halkına kamyonuyla su taşırken kalp krizi geçirip hayatını kaybeden 41 yaşındaki Yusuf Demirli’yi ve canları pahasına ortaya koydukları mücadeleyi ve taşıdıkları yardımseverlik ruhlarını nasıl unuturuz?
Şimdi tekrar “Türk” ne demektir meselesine dönecek olursak; Kaşgarlı Mahmut, Türk adının Türklere Allah tarafından verildiğini ve bu kelimenin “gençlik, olgunluk ve kuvvet, kudret çağı” anlamına geldiğini söyler. Ziya Gökalp, töre-türe kelimesinden -k ekiyle yapılmış ve “töreli, nizamlı ve yasa ile düzenlenmiş kavim” anlamına gelen ad olduğunu kabul eder. F.W.K. Müller, Uygur metinlerinde Türk kelimesinin “kuvvet ve güç” anlamındaki erk kelimesiyle yan yana anlamı kuvvetlendirmek için kullanıldığını söyler.
Görüldüğü gibi Türk demek kuvvetli kudretli olmak demektir. Devletimiz de milletimiz de güçlüdür, zorlukların üstesinden gelmeye muktedirdir. Bilmem anlatabildim mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.