Risk yönetimi mi? Kriz yönetimi mi?
Önce hangisi risk yönetimi mi? Yoksa kriz mi yönetimi önemlidir? Ya da bunları yönetebiliyor muyuz?
Risk veya riziko, bir olayın gerçekleşme olasılığı ve olaydan etkilenme olanağı. Değerler fiziksel sağlık, toplumsal statü, duygusal durum ya da görülemeyen belirli bir eylem, aksiyon, ya da eylemsizlik sonucunu ortaya çıkması muhtemel tehlikeleri önceden kestirmek hesaplamak ve ona göre hazırlıklı olmamız gereken duruma verilen addır.
Kriz ise bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun ya da bireyin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhranı ifade eder. Toplum yaşantısını, sistemlerin işleyiş biçimini tehdit eden veya hayatını tehlikeye sokan, acil karar verilmesi gereken, uyum ve önleme sistemlerini yetersiz hale getiren gerilim durum kriz olarak adlandırılır.
Bizler gerek birey olarak gerekse toplum olarak ne zaman başımıza bir olumsuzluk/tehlike gelse olay kısa vadeli bir krize döner ve krizi çözmeye çalışırız. Çözülünce de bir sonrakine kadar unuturuz.
Halbuki hem birey olarak hem de toplum olarak başımıza gelmesi muhtemel olayları, tehlikeyi önceden tahmin etmek ve ona göre tedbirli olmak zorundayız. Bu ise risk yönetimi ile mümkündür.
Salgın hastalıkların, pandemiye dönüşen bulaşıcı hastalıkların toplumda oluşturduğu olumsuzluklar ve yaşanan çaresizlikler artık sadece geri kalmış ülkelerin değil tüm dünyanın sorunu olabiliyor. O halde daha önce yaşanan salgın hastalıklardan ders alıp hazırlıklı olmak gerekmez miydi?
Deprem, yangın tehlikesi her zaman vardır, kuraklık, su kıtlığı, sel, kuvvetli yağış, fırtına, çığ düşmesi, heyelan, kar yağışı gibi hava hadiselerin olması ve bunların hayatı olumsuz etkilemesi gerçeği her zaman vardır.
Hava kirliliği, su kirliliği, çöp dağları, toprak kirliliği, yeşil alanların yok olması, tarım topraklarının verimsizleşmesi, gıda güvenliği gibi çevresel olumsuzluklar, trafik yoğunluğu artık yaşantımızın bir parçası haline geldi. Bunları modernleşmenin, şehir hayatının bedeli deyip geçecek miyiz?
Ekonomik zorluklar, enflasyon, işsizlik, korona virüs nedeniyle yaşanan olumsuzluklara hiç girmek dahi istemiyorum.
Yukarıda saydığım tüm muhtemel tehlike ve olumsuzluklar konusunda uzmanlar, bilim adamları alarm verircesine her ortamda uyarıyorlar. Ama ne yazık ki bizler hep yumurta kapıya geldiğinde yani olaylar yaşandıktan sonra çözüm arıyor yaraları sarmaya başlıyoruz.
Halbuki dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerdeki rahat yaşam ve olumsuzluklardan en az etkilenme yöneticilerin kriz ortaya çıkmadan önce yaptıkları hazırlıkların olması yani risk yönetimine verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Hadise olduğunda çözümde beraberinde geliyor.
Bu konularda ne yapalım kader, Allah böyle uygun görmüş, ya da ne yapalım küresel iklim değişikliği ve onun etkileri bunlara katlanacağız gibi klasik cümlelerle kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Öncelikle hatırlatmaz isterim ki yüce Allah (c.c) kutsal kitabımız Kuran-ı Kerimin pek çok yerinde inananlara söyle seslenmiyor mu? “Düşünmez misiniz?” ya da “Akıl etmez misiniz?” şeklinde bize akıl ve bilimin ışığında hareket etmemizi emretmiyor mu? Yani gayret bizden olacak ki takdir Allah'tan olsun.
Dedelerimiz ninelerimiz meşhur “ölümlük dirimlik” ya da “kefen param” diye üç beş kuruşu bir kenara ayırdıklarına hepimiz şahit olmuşuzdur. Bu olay büyüklerimizin farkında olmasalar da kendi risk yönetimidir. Tasarruf ve israf konusunda büyüklerimizin yaşantısını keşke örnek almış olabilsek.
Aslında konuyla ilgili, İş Sağlığı ve Güveliği Kanunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirme Yönetmeliği, Afet ve Acil Durumlara Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği gibi pek çok yasal mevzuatlarımız yürürlükte.
Bunun yanı sıra her bakanlığın ve her kurum ve kuruluşun (hatta apartman yönetimlerinin dahi) Risk Değerlendirme Planları olmak zorunda. Bunun için kendi içinde sağlık ve güvenlik birimleri, uzmanlar bulunmakta. Öte yandan yine önemli konularda ulusal stratejik planlar, ulusal mücadele ve eylem planları ve projeleri ortaya koyuyorlar. Ama ne yazık ki uygulamaya baktığınızda hep kriz olduktan sonra devreye girmekte ve krizi çözmeye odaklanmaktayız.
Uzağa gitmeyin, kuraklık tehlikesi görüldüğünde vatandaşa evde kullandığı suyu tasarruf önerisi yapılıyorsa (ki çözüm bu değil); yağan her yağmurda sular kanalizasyona akıyor veya logarlar tıkanıyor, yollar su gölüne dönüyorsa, yağmur sularını hasat etmek gibi bir niyetimiz yoksa biz kriz çözmekle günü kurtarıyoruz demektir. Maalesef kriz geçince bir sonrakine yine kadar unutacağız.
Yaklaşık bir yıldır dünyayı kasıp kavuran Covid-19 pandemisiyle mücadelede maske mesafe ve temizlik önlemini almayıp, ne zaman kendimiz ya da yakınız bu hastalığa yakalanınca veya vefat edince işin önemini kavrıyorsak kendimizi krize odakladık demektir.
Çözümün aşı olduğu gerçeğinden hareketle ihtiyacımızı önceden hesaplayıp toplumu rahatlatacak miktarda aşıyı teminde ve aşılamada hala daha kafa karışıklığı yaşanıyorsa biz krizi yönetmeye çalışıyoruz demektir.
Velhasıl hem birey olarak kendimizin hem de ülkeyi yönetenler olarak önce risk değerlendirmesi yapmalı tedbir ve gayretimizi önceden göstermeli her türlü krize hazırlıklı olmalıyız. Yoksa daha çok sıkıntı ve sorun yaşarız. Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun.
Peygamber efendimizin (s.a.v) asırlar önce risk yönetimi için inananlara şu öğüdünü hiç unutmamak gerekir. “Hastalık gelmeden önce sağlığın, yaşlılık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ölüm gelmeden önce dünya hayatının kıymetini bilin ve sahip çıkın.” Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.