“Adam Arıyoruz”
Türk kültürü, kabristan silsilesinden mürekkep olmayıp bilakis seri halinde capcanlı yaşayan, yaşanmakta olan ve geleceğe uzanarak cümle alemin problemlerinin çözümünü bağrında barındıran bir yaşam tarzıdır. Böylesine dinamik bir ocak, durmaksızın eklenen odunla harlanırken elleriyle, nefesleriyle, beyinleriyle, gönülleriyle insan kitlesiyle ezelden ebede, güneşin doğduğu yerden battığı yere yürekleri ısıtmaya devam etmektedir. Böylesine gür ve berrak bir pınarın besleyicisi olabilmek kolay değildir, en baştan itibaren “adam olmak” gereklidir. Söz konusu kavramın küresel merkezler tarafından pompalanan göstermelik cinsiyet kavramıyla hiçbir ilgisi bulunmamakta ayrıca besleyicilik pozisyonunda bütünlük kaçınılmazlığıyla binlerle ifade edilen yıllara meydan okunurcasına gelinmekte, bir tek insanın ne kadar büyük bir değer taşıdığı bilinmektedir. Zira tek bir insanın bütün dünyayı değiştirebilecek derecede kuvvetli yaratıldığına inanmaktayız.
Masumiyeti temsil noktasında hiçbir sınır konulamayan Anadolu insanının karşılaştığı zorluklar, yüklendiği sıkıntıların bilmemek mümkün değilken oldukça basit kadrolarda bulunanların kalemleri geniş kesimlere aktarırken toplumsal hafızanın lekesiz aynaya dönüşümü o sınırlı sayıdaki şahsiyetlerle mümkün olabilmektedir. İşte o şahsiyetler içerisinden bir kısmı sadece yazdıklarıyla değil kişiliği ile öne çıkıvermektedirler. Yurdun ücra bir noktasında dünyaya gelme, ömrünün büyük bir kısmını orada geçirme, düşük gelirle kendisinin ve ailesinin yaşamını idame etme hususlarını bir olumsuzluk kabul etmeksizin hiçbir şahsi menfaat beklemeden memleketin dertlerini dillendirmektedirler. Bunların miktarı toplumun kalitesini yükseltirken problemlerin aşılma önceliğini yürüyüş güzergahından kenara atıvermekte, enerjinin sağlıklı kullanımına zemin hazırlamaktadır.
Yürüyüşünü Mutlak Varlığından “alınan emir üzerine” gönderilen sürgün diyarında imkansızlar, kıtlıklar yalnız ve yalnız bireyin kendisini kandırmasına mazeret teşkil etmekte, başkalarının önceden ele geçirdiği kredilerin sınırına dahil olunmasıyla mahkumiyete düşülmektedir.
Uzatılması mümkün yürüyüşe mutlaka “besmele” ile başlanması, gereken her noktada yenilenmesiyle dahil olunması sonrasında hedef kitleye ileti rabıtasının kurulabilmesi kanalları ortadadır. “Adam” kelimesinden “adamım” deyimine geçildiğinde vurgulandığı üzere sadece cinsiyetten değin insanlıktan kaçışı hatta ayaklar altına alımı olmaktadır. Birbirinden kalın surlarla ayrılan akış kulvarlarda vurgular bazen beğeni, bazen tutku, bazen de taklit kaynaklı durmaksızın yenilenir toplumsal hafıza hacmi ölçüsünde bundan kendini günceller.
Özünü, çocukluğunu, memleketini yakından tanıyan kalem farkında olmaksızın onların bir zerresi deryaya dönüşürken çağlayanlar olarak tekil ya da çoğul susuzlukları ortadan kaldırır. Oysa hazır reçeteleri parlak, cilalı malzemelere büyük ve kalın puntolarla yazanlar ise anın kahramanı olurken Lale Devrinin simge şairini hiçbir devirde de aşamayacaktır. Toplumundan ırak kalanların zenginliği hiç kimseye yaramadığı realitesi tebliğ edildiğinde kendisi haricine iletebileceği ne gücü, ne de zamanı kalabilecektir.
Yaşamadan kaleme alamazsın, alırsan ifade edemezsin, edersen tadını aktaramazsınız, aktarırsan toplumsal hafızayı besleyemezsin. Toplumsal hafızayı beslemesi gereken, besleyen, besleyebilecek “adam arıyoruz” bunun da her zaman tek bir insan çerçevesinde ancak toplumuyla bütünleşen ekseriyetle yapayalnız hisseden bireyin cevabıyla değil adım adım, bıkmadan, yorulmadan, sessiz ancak köklü pınarının damlalarıyla çıkacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.