Sima Güleser Polat

Sima Güleser Polat

Batı’da geride kalan basın özgürlüğü...

Batı’da geride kalan basın özgürlüğü...

Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Biden'ın başkanlık uçağına binerken üç kez ayağının tökezlenmesi anlık da olsa manşet oldu ve yayın organları bu haberi son dakika olarak geçti. Bu düşüş dünya gündeminde oldukça geniş yer buldu. 78 yaşındaki ABD başkanı, o merdivenlerden "koşarak" çıkarken neyi ispatlamaya çalışıyordu bilinmez ama bu tarz şovlara pek de gerek olmadığını düşünüyorum. 78 yaşındaki birinin o yaşta hayallerini gerçekleştirmesi kişisel gelişim kitaplarında iyi bir azim hikayesi olarak yerini alacak elbette ama ben bu duruma o gözle bakmıyorum.

ABD'de yeni dönemde de yıllardır süregelen Amerikan emperyalizmi ve gözü doymazlığının bu dönemde de süreceğini, zaman bize an ve an gösterecek. Bu konu bir yana, benim asıl değinmek istediğim konu, ABD ve batıda basın özgürlüğü boyutuyla ilgili. Her yönden özgür olan batılı demokrasinin iletişim akışlarında büyük söz sahibi olan, NewYork Times, The Washington Post  ve The Wall Street Journal'da merdivenlerde üç kez tökezleme anı, birbirinin aynı sözlerle aktarıldı. Bu da biraz önce bahsettiğim sözde özgürlükler ülkesi Amerika'da basın özgürlüğünün olmadığını bize gösterdi. Yıllardır süren küresel ölçekteki işgalleri, karakteri hakkında bir çok şeyi göz önüne süren ABD'de basın özgürlüğünün  şehir efsanesi olduğu bir kez daha ispatlandı. Üstüne bir de başkanın basın sekreteri Karine Jean-Pierre'in de konuyla ilgili açıklamaları da hep bir ağızdan baskı altında olduklarının göstergesiydi.

Basın özgürlüğü ve tarafsızlık meselesi dünyanın hemen hemen her platformunda dile geliyor. Batılı ülkeler bu konuda insani nutuklar atsalar da, aslında oralarda da olmadığına dair bir çok veri var. Çok yakın tarihte 4 Mart 2021'de, ABD eski başkanı Donald Trump'a basın özgürlüğüyle ilgili açılan dava sonuçlandı.  Kararın içeriğinde  basın özgürlüğünün "biraz" daha kolay olduğu belirtildi.  Davanın sebebi ise; Trump'ın ifade ve basın özgürlüğünü koruyan birinci ek maddeyi ihlal ederek, gazetecilerin eleştirel haberlerine misilleme yaptığına dair ispatlanabilir iddiaların olmasıydı.

Gazeteciliğin evrensel olduğundan söz edilse de, ABD'de Türkiye'deki kadar rahat çalışan medya yaklaşımı hiç bir zaman söz konusu dahi olmadı. Cevap bulması gereken başka bir soru, hatta asıl soru şu ki; bizim ülkemize gelince başımızı sıkıntıya sokmak için söyledikleri "uluslararası kuralları ihlal ettiniz, gereken şuydu buydu" gibi açıklamalar yapanlar, kendilerine gelince Biden'ın uçak merdivenlerinden düşmesi kadar insani ve normal bir durumu bile neden kendi medya organlarında yayınlamaktan imtina ediyorlar?

Gazeteci taraf olacaksa ancak yönetime karşı halkın yanında taraf olur. Gazeteciliğin asıl sebebi de bu değil mi zaten, halkın sesi olup yönetime duyurmak. Bu sebepten de her zaman muhalif bir yanı vardır. Muhalif olduğuna dair yaklaşımın genel olarak siyasi algılanmasının nedeni de siyasi atmosferin bunu dayatması sonucu  ya da birileri tarafından yandaş olarak suçlanması gösterilebilir.  Maalesef şimdi fikrini beyan eden herkes yandaş olmakla suçlanıyor.

Şimdi tam tersini düşünelim. Biden'in uçak merdivenlerinde üç kez tökezlemesi gibi bizim ülkemizde bir  devlet yetkilisi aynı durumda kalsaydı ki hatta aynı fotoğrafı verseydi, bizim basın kuruluşlarımız nasıl davranırdı? Yıllar önce dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan attan düştüğünde, tüm özgürlüğü ile bizim basının her bir köşesinde bu haber her açıdan yayınlanmıştı, hatırlayalım. Eğer bir karşılaştırma yapacak olursak da, bizim ülkemizde basın özgürlüğü çok daha fazla.

Avrupa'ya baktığımızda Fransız Le Figaro Gazetesi'nin muhabiri, Macron'un Hizbullah'ın meclisteki lideri Muhammed Raad ile yaptığı görüşmenin detaylarını aktaran bir haber yapmıştı. Bu haberi okuyan Macron, muhabiri ilk gördüğü yer olan  Malbrunot'da, muhabiri oldukça şiddetli bir şekilde azarlamıştı.

Diğer bir detay da Amerika'da siyasi vatandaşın öldürülmesine karşı çıkan protestolarda CNN muhabirinin gözaltına alınması ve İsveçli bir gazetecinin de ABD polisi tarafından plastik mermilere hedef olması, ABD'de ve Avrupa'da basının ciddi bir baskı altında olduğunu ortaya koyuyor. Medyayı sistemin parçası olarak asla görmeyen Trump'tan sonra Biden döneminde de ABD'de değişen bir şeyin olamayacağını şimdiden söyleyebiliriz.

Diğer yandan Biden'ın yaşı meselesine yeniden gelmek istiyorum. Biden 78 yaşında, Çok yakın bir tarihte aşılama programıyla ilgili Amerikan yönetimini kutlarken başkan yardımcısı olan Kamala Harris'i "Başkan Harris" olarak tanımladı. Bu seslenişiyle herkesi şaşırttı ama şöyle bir bakınca pek de şaşılacak bir durum yoktu. Rusya Devlet Başkanı Putin, Biden'a sağlık dilerken haklıydı dedirtecek kadar normaldi. Zira bu durumu bizim ülkemizde olsaydı ki oluyor da yaşı 70'i geçen siyasilerimize bir ayağı çukurda muamelesi yapılıyor, uzun ömürler dilerim ama belli bir yaştan sonra şartları pek de zorlamamak gerektiğini düşünüyorum. Bu da benim konuya basın özgürlüğü çerçevesinde, siyasi dokunuşu olmayan muhalif yaklaşımım. Demem o ki, basın yayın organları bir takım olayları ele aldığında sansasyonel gelip çoğu zaman dikkat çekebiliyor ama bu durum o yayıncının her zaman taraflı olduğunu göstermediği gibi aynı düşünce de olmak zorunda olduğumuz anlamına da gelmez. BBN Haber Medya Grup Başkanı Uğur Özteke, gazetemizde her gün düşüncelerini ve yorumlarını bu gazeteden siz okuyucularımıza iletiyor. Bazı zamanlarda "Uğur Abi ben bu konuya sizin baktığınız gibi bakmıyorum bir de bu açısı var bu da benim kanaatim." diyebiliyorum. Sözün özü her zaman kendisine katılmıyorum. Uğur Abi, ben ya da diğer yazarlar tamamen tarafsız olamaz.

Düşünmekte özgür olduğumuz gibi taraf olmakta yorum yapmakta da özgürüz. Ve tüm bu haberleri insani çerçevede yorumlamakta da...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sima Güleser Polat Arşivi