Yaşamak İçin Bir Sınav Daha...
Salı akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kabine toplantısı sonrası, uzun zamandır beklenen haberi verdi. Corona için yeni alınan tedbirler kapsamında, yarından itibaren geçerli olmak üzere hafta sonları 10.00-20.00 saatleri dışında sokağa çıkmak yasak olacak. Ülkece daha fazla önlem almak zorundaydık, geç kaldık, en azından ekim ayından itibaren hafta sonları ya da belirlenen başka tarih ya da saatlerde önlemler alınabilirdi, beklentim de o yöndeydi ama olmadı. Hastalıktan hayatını kaybedenlerin sayısı günlük 100'ü aştı. Hep beraber rehavetin içinde yüzmeye başladık; ama gerçek biz görmediğimiz zamanlarda dahi burnumuzun ucunda duruyordu ve son 10 gündür kendini tekrar belli etmeye başladı. Sadece taktığımız maskelerle farkında olduğumuz, bir restorana gittiğimizde çıkarmanın mubah olduğunu sandığımız günler de geride kalacak anlaşılan. Çok ümitvar olamıyorum maalesef, dünyaca aynı etkiyi yaşıyoruz, mutlaka geçecek ama, ne zaman? Alıp götürdüklerinin acısı, korkusu ne olacak? Sessiz sedasız, hiç akıllarına getirmedikleri bir sebeple insanlar hayatlarını kaybediyor. İnsanlık tarihinin yakın zamanda yaşadığı en ağır süreci yaşıyoruz. Küresel olarak aynı duyguları yaşadığımızı söylesem de bir yandan da aynı dünyada açlık, sefalet ve savaşlar devam ediyor. Kimilerine göre de evine kapanıp fırında ekmek pişirirken pandemiyi eğlenceye çevirenler özendirici durabiliyor. Bu handikap, derin düşününce can yakıcı. Herkes kendi coğrafyasının kaderini yaşıyor gibi bencilce bir değerlendirmeye asla mahal vermeyen bu durum, bulunduğumuz ve öncesi olmayan teknolojik çağda, her şey gözümüzün önünde yaşanırken üzerimize düşen çok iş var. Dualarım hep beraber iyileşmekten yana, en yakınlarımızın, temas kurduklarımızın pozitif çıktığı ortamlardayız, sadece dezenfektanın değil; farkındalığın, mesafenin, maskenin ve neredeyse yok denilecek temasın çözeceği bu hastalığı atlatmak için elimizden geleni ardımıza koymayalım ve onca zamandır yapılan açıklamalara kulak asmayıp, maske kavgası koparanları da bu süreç bittiğinde unutmayalım... Bu bir seferberlik ve birbirimizin canı hepimizin elinde.
Pandemi sürecini nasıl atlatırız diye bir şey söylemiyorum şimdilik, hafta sonları sabah ve akşam saatlerinde olan sokağa çıkma yasağı bulaş oranını mutlaka olumlu yönde etkileyecek; fakat sosyal hayatımıza pek dokunmayacak gibi görünüyor. Niyetim, bu hafta sizi tuzlu yağlı patlamış mısır eşliğinde sosyal mesafe kuralları çerçevesinde sinemalara göndermekti, nitekim olmadı. Yeniden baktım da vizyondakilere; cinler, periler, korkular, sisler içeren filmler var, şu ortamda kimse kusura bakmasın en ihtiyacımız olmayan duygular... Çocuklar tatilde diye vizyona giren bir film var o da temcit pilavı misali... Öğrencilerin okul süreci de ciddi aksamaya uğradı, geçtiğimiz aylarda yüz yüze kararı verildi ancak rakamlara bakılırsa bulaş oranını hızlandıran bir karar oldu, bir çok etki var elbette ama en keskin adımlar atılmadan bir kez daha düşünülmeli. Bizim geleceğimiz bu çocuklar, eğitim önemli ama eğitim süreci ve şeması hayatlarında oldukça etkili.
Pandemi süreci atlatıyoruz diye kendimizi ertelemeyelim yine de, hayatta her şey insan için, çözüm bulunana kadar üzerimize düşeni yapmakla mükellefiz, başka da şansımız yok.
KENDİM İÇİN BÜYÜK ADIM
İş yoğunluğunun sonucu olarak bir kaç aydır kitap okumayı erteliyordum, dergi ve gazetelerle bu doyumu sağlamaya çalışıyordum ama yerini tutmuyor içinde sürüklendiğimiz bir hikayenin. Tam bu durumun özümde verdiği rahatsızlığı düşünürken; geçen hafta, Türkiye'nin değerli yazarlarından Lüset Kohen Fins son kitabını adresime imzalayarak gönderdi, mutlu oldum, yeni bir başlangıç olsun dedim kendime; kitaba başladığım anda heyecan da bastı, yazarın bu eseri diğerlerinden biraz farklı, yedi kısa roman tek bir kitapta; doyacağım edebiyata... "Kor Sancısı" okuma listesine alınması gereken bir kitap, tavsiyemdir... Yaşadığım bu hatırlatma beni harekete geçirmiş olacak ki; işten çıkınca biraz temiz hava almak için Konya'da bulunan Türkiye'nin en büyük Japon Parkı'na gittim, sonbahar evimin dibindeymiş ve haberim yokmuş. Kendimle bu durumu inceden muhasebe ettikten sonra uzun bir yürüyüş yaptım, anı olsun diye de bir kaç fotoğraf karesi aldım, Hava biraz serindi ama çok üşümedim. Konya'da yaşayanlar parkın güzelliğini çoktan sindirmişlerdir ama görmeyenler varsa acilen görmeli... Parktan çıktıktan sonra da bir kaç kilometre, sedir, meşe ve göknarların arasından yürüme şansım oldu, tam da diğer yazılarımda bahsettiğim çıtır çıtır yaprakların üzerindeydim. Kulağımda da derinden gelen beni iyileştirdiğine inandığım müzik sesi... Kendime iyi gelen bir şey yaptım, tam da ihtiyacım olan noktada...
Kendinize değerle bakın, özenle kalın...
Sevgiler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.