CHP’de danışıklı dövüş
Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu, Cumhurbaşkanı adaylarının Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıklamıştı.
Kılıçdaroğlu bu açıklama için “Siyasi ortamı ve Millet İttifakı'nı dikkate almadan acele söylenmiş sözlerdir” diyerek yanlış ve zamansız bulduğunu söyledi.
CHP lideri her ne kadar böyle demiş olsa da Kuşoğlu’nun yaptığı açıklama amacına ulaştı. “Adayımız Kılıçdaroğlu” demekle hem bir ön alma yapıldı, hem de Kılıçdaroğlu ismi için bir kamuoyu yoklaması yapılmış oldu.
Kılıçdaroğlu’nun aday olabilme ihtimali, CHP içerisindeki Cumhurbaşkanı adaylığı yarış ve kavgasını sonlandırmaya dönük. Özellikle de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu frenleme çalışması gibi duruyor.
Sonuçta Genel Başkan aday olmayı düşünürse kimsenin yapacağı bir şey kalmaz.
Kemal Kılıçdaroğlu, parti içi çekişmelerden uzak, sakin bir süreçte aday belirleme çalışması yapmak istiyor anlaşılan. Muharrem İnce de yaşadığı mecbur kalma halinden pek memnun kalmadığı kesin.
Bülent Kuşoğlu da bu sözde yanlış bulunan açıklamaya rağmen hala görevinde duruyorsa, Kılıçdaroğlu’nun haberi olmadan yapmış olmasını düşünmek saflık olur.
Açık ve seçik bir danışıklı dövüş bu.
Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı olmayı hangi fani istemez ki? Elbette Kemal Kılıçdaroğlu da ister. İstiyor da. Fakat o da biliyor ki, ajans üzerinden ne kadar algı operasyonu ve dezenformasyon yapılırsa yapılsın, Tayyip Erdoğan karşısında hiçbir şansı yok.
İşte bu yüzden açıklama, CHP içerisinde yükselmesi muhtemel mücadeleyi önlemeye dönük bir hamle gibi duruyor.
Kaldı ki Millet İttifakı adayının mutlaka ve mutlaka muhafazakar kesimden de oy alabilecek biri olması lazım. Başka bir ihtimal yok. Saadet Partisi’nin Millet İttifakı içerisinde yer alabilmesinin sebebi de bu. Saadet Partisi muhafazakar ve dindar kesim üzerinde Millet İttifakı’nı meşru gösterme görevini ifa ediyor.
Partiye hâkim güç de tabanı Ak Parti ve Tayyip Erdoğan Merhum Erbakan’a ihanet etti diyerek motive ediyor. Oysa öyle olsa Abdullah Gül’ü ya da Ak Parti’den ayrılan diğerlerini desteklememeleri gerekirdi. Zira Fazilet Partisi Kongresi’nde merhum Erbakan’ın adayı Recai Kutan’a karşı aday olan ama kaybeden Abdullah Gül’dü.
Demek ki başka bir motivasyon var.
Oysa merhum Erbakan’ın yanından ayrılıp Ak Parti’yi kuranlar arasında görüş olarak ona en yakın kişi Tayyip Erdoğan. Projelerine sahip çıkıp gerçekleştirmek için her şeyi yapan da. Hocasının hayali olan neredeyse tüm projeleri gerçekleştiren bir Erdoğan. Fakat yine de Saadet Partisi’nin hedefinde.
Bu arada yeri gelmişken ifade etmekte fayda var. Saadet Partisi’nin Erbakan’a ve Milli Görüş’e ne kadar sahip çıktığı konusu tartışmalı. Bunu açıktan dillendiren bir siyasi parti bile var. O da Merhum Erbakan Hoca’nın oğlu Fatih Erbakan’ın Genel Başkanlığı’nda kurulan Yeniden Refah Partisi.
Onlar da Saadet Partisi’nin Milli Görüş’ten uzaklaştığını iddia ediyorlar.
Bunca benzemezi Millet İttifakı olarak bir araya getiren bir güç var. Bu güç de çalışmaya devam ediyor.
Sırada HDP-Millet İttifakı bütünleşmesini tamamlamak. Kapatma davasıyla bu süreç daha da önem kazandı. Perde arkasında pazarlıklar tüm hızıyla sürüyor.
Bir taraftan HDP’nin kapatılma ihtimaline karşı yedekleme operasyonu başlatılırken bir taraftan da 2023 seçimlerinde Millet İttifakı ile hareket etmek üzere yapılan planlamalar ve tabanı buna alıştırma çalışmaları başladı.
Bu defaki numara İzmir’deydi. Şehit polis memuru Fethi Sekin’in kemikleri sızladı.
Sözde “İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri", Gündoğdu Meydanı'nda "Demokrasi için bir nefes" sloganıyla miting düzenledi. Miting de HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan, Mithat Sancar ve CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer konuşma yaptı.
Yavaş yavaş HDP mirasını kayıpsız şekilde CHP’ye ve Millet İttifakı’na devretme operasyonu bu. Alıştırma yapıyorlar. O yüzden de ne şehitler umurlarında ne Diyarbakır anneleri. Hiçbir şey umurlarında değil. Varsa yoksa HDP tabanının oylarını alabilmek.
Sorsanız HDP Millet İttifakı’nın ortağı değil, İyi Parti de milliyetçi.
Varın gerisini siz düşünün.
Srebrenitsa Katliamı’nın 26. yıl dönümü
Avrupa’nın göbeğinde Hollandalı askerlerin kendilerine sığınmış silahsız insanları Sırp Kasaplara teslim edip katlettirdikleri günün 26. yıl dönümüydü dün. BM şemsiyesi altına sığınmıştı onlar. O şemsiyeye güvendiler ama toplu mezarlara dolduruldular. Yıllarca bulunan o toplu mezarlardan çıkarılarak ebedi istirahatgahlarına defnedildiler.
Tek suçları Müslüman olmaktı. 8373 candı onlar, acımadan şehit edildiler.
Bu bir soykırımdı. Asla unutulmaması gereken, kuşaktan kuşağa aktarılması gereken türden bir soykırım. Hem de tarihin en büyük soykırımlarından.
Ruhu şad olsun, diyordu ya merhum Aliya İzzetbegoviç; “Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşamaya mecburuz, size asla intikam peşinde koşun demiyorum; ama yapılanları asla unutmayın.” diye.
Biz de unutmayalım, nesilden nesle aktaralım. Bugün insan hakları maskesi takanları gerçek yüzlerini gelecek nesillerimize aktaralım. Kuzu postuna bürünen kurtları iyi anlatalım.
Yoksa onlar bize soykırımcı deyip insan hakları dersi vermeye kalkıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.