Enerji açığımız kapanıyor
Türkiye bütçedeki cari açığın en büyük sebebi olan enerji ihtiyacını karşılamak için çalışmalarına tüm hızıyla devam ediyor. Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’de ve karada çalışmalar had safhada. Yapılan çalışmalar da meyvelerini vermeye başladı.
Her bulunan gazla birlikte, ekonomik değeri kadar para da ülkemizde kalacak.
Özellikle Karadeniz’de yapılan doğal gaz arama çalışmaları olumlu sonuç verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce keşfedilen ve açıklanan 405 milyar metreküp doğal gaza, Amasra-1 kuyusunda yapılan çalışmalarla 135 milyar metreküp daha eklendiği müjdesini verdi.
Küçük bir azınlık hariç milletçe çok mutlu olduk. Daha çokları keşfedilsin inşallah demekten de kendimizi alamadık.
Karadeniz’de şu ana kadar keşfedilen rezerv 540 milyar metreküpe ulaştı.
Yeni keşfedilen rezerv Türkiye’nin 3 yıllık ihtiyacına karşılık geliyor. Daha öncekilerle birlikte ülkemizin toplam doğal gaz ihtiyacını 10 yılın üzerinde karşılayabilecek bir rezervine ulaşılmış oldu.
Bulunan gazın 2023’te üretime alınması planlanıyor. Yaklaşık 150 kilometrelik bir boru hattıyla yeni açılan ve 150 yıllık rüyanın gerçeğe dönüştüğü Filyos Limanı’na aktarılarak oradaki tesislerde işlenerek tüketime sunulacak.
Bazıları küçümsese de bu öyle az buz bir şey değil. Koskoca Türkiye’nin en az 10 yıllık ihtiyacını karşılayacak doğal gaza ulaştık. Çalışmalar bitmedi. Her geçen gün daha da hızlanıyor. Yine Karadeniz’de olası yeni müjdeler beklerken Doğu Akdeniz’deki çabalarımızın da karşılığının alınacağı konusunda herkes hemfikir.
Yani gelecekten daha da ümitliyiz.
“Nereden nereye?” diyesi geliyor insanın.
Etrafımızdaki ülkeler petrol ve doğal gaz denizi içinde yüzerken bizim coğrafyamızın bu kadar kısır olması dikkate şayandı. O ülkelere gıptayla baktık hep. “Neden bizde yok?’’ sorusu eşliğinde tabii.
Kimimizi inandırmışlardı. Anadolu’da ne petrol ne de doğal gaz vardı. O kadar çalışma yapılıyordu. Olsa mutlaka bulunurdu. Bakın Güneydoğu’da ihtiyacımızı karşılamasa da var olan çıkarılıyordu.
Ferasetli Anadolu insanı buna asla inanmadı. Hatta dilden dile yıllardır halk arasında petrol bulunan kuyulara beton atılıp kapatılıyordu.
Meğer “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’’ sözü hayat bulmuş.
Halk arasındaki söylenti, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 kuyuda petrol bulunduğuna dair açıklamasına konu oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada “Açılan yeni kuyular yanında daha önce petrol yok diye üzerine beton dökülen kuyulardan da petrol üretmeye başladık. Sadece son bir ayda 3 yeni kuyuda petrol keşfettik.” diyerek söylentinin gerçek olduğuna dair bir vurgu yaptı.
Meğer bu güzel ülkemizin makus talihi gibi görünen halinde bir yapaylık, bir plan, bir düşmanlık olma ihtimali belirmiş. Demek ki gerçekten petrol bulunan kuyulara çimento tapalanmış. Yıllardır halk içinde kulaktan kulağa fısıldanan ihtimalin gerçeklik payı varmış.
Ferasetli Türk milleti yine olan biteni herkesten önce fark etmiş de kulaklara fısıldıyormuş.
Diyarbakır’da bulunan Akoba-1 ve Yenişehir-1 kuyularıyla Kırklareli’ndeki Misinli-2 kuyusundan günlük üretimimize 6 bin 800 varil ilave üretim sağlandı ve böylece Türkiye’nin günlük petrol üretimi 61 bin varilin üzerine çıktı.
Durmak yok. Çalışmaya devam.
Elbette bu olan biten durduk yere olmuyor. Hele de bu konuda olmadık engeller çıkartılan bir ülke olarak Türkiye’de.
Arkada emek var, plan var, irade var çalışma var.
Özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yaptığı dönemde bugünlerin temelini atan Berat Albayrak’a ve atılan o tohumların inanç ve iradeyle bugün ürün vermesine vesile olanlara milletçe teşekkür borçluyuz.
Araştırma ve sondaj gemileri temin edilmesi bu sonucu getiren en önemli hamleydi. Artık Türkiye kendine ait araştırma ve sondaj gemileriyle kimseden izin almadan istediği sularda araştırma yapıyor. Hem maliyet düştü hem de engeller azaldı.
Türkiye olarak en büyük ithalat kalemimiz enerji. Petrol, doğal gaz, LNG’ye ödediğimiz bedel yıllık yaklaşık 35-40 milyar dolar. Son iki yılda petrol fiyatlarının düşük seyretmesi enerji ithalatına dönük cari açığı azaltsa da fiyatların yükselmesi durumunda açık daha da yükseliyor.
Üstelik üreten Türkiye’nin enerji ihtiyacı her geçen yıl artıyor. Buna bağlı olarak yapılan çalışmaların sonuçlarının da kademeli olarak artması lazım.
Dolayısıyla çalışmalar hiç boşluk kaldırmaz. Asla durmamalı.
Ülkemizdeki linyit rezervini değerlendirdiğimiz termik santraller elektrik üretimi için devrede. Fakat malum, organize gruplar tarafından çevre kirliliği konusunda eleştirilere ve zaman zaman protestolara konu oluyor. Fakat nedense Avrupa’da ve özellikle de Almanya’da bunlar olmuyor. “Niye?”derseniz. Çünkü orada Alman Vakıfları yok. Çevrecilik bahanesiyle Türkiye’yi baltalamak için her tür eylemi destekliyorlar.
Bir dönem “Su akar Türk bakar” diye bir söz dolanmaya başlamış ortalıkta. O söz su kaynaklarımız üzerinde devasa hidroelektrik santrallerinin devreye alınmasıyla silinmiş. Artık Türk bakmıyor. Nerede imkan varsa barajı kuruyor. Üstelik bu barajlar sadece enerji üretimi için değil giderek kuraklaşan coğrafyamızdan çıkan akıp gitmesini engellemeye ve ihtiyacımız için depolamamızı da sağlıyor.
Akkuyu Nükleer Santrali de enerji açığımızı gidermeye dönük. Malum o da olmadık algı operasyonlarına ve protestolara konu oluyor. Ta merhum Özal döneminden beri nükleer santral yapabilmek için uğraşıyor Türkiye. Fakat mümkün olmadı. Bir sürü engel çıkartıldı, hem içeriden hem de dışarıdan dost ve müttefik olarak tanımladıklarımız tarafından. Fransa elektik ihtiyacının çoğunu nükleer santrallerden elde etmesine rağmen protestolara konu olmaz. Diğer ülkelerdeki nükleer santraller de.
Onlara mubah olan Türkiye söz konusu olduğunda tu kaka olur. Dertleri Türkiye güçlenmesin. Fakat protestoları asla cepheden yapmazlar. Hep bahanelerin arkasına gizlenirler. Yıllardır böyle.
Türkiye enerji açığını aşmak için fosil yakıtlar ile ilgili çalışmalarından başka yenilenebilir enerji konusunda da çığır açıcı gelişmeler yaşıyor. Elektrik üretiminde rüzgâr ve güneş enerjisinin payı giderek artıyor. Yenilenebilir enerji kaynakları arasında rüzgâr ve güneş ise Türkiye'nin elektrik üretiminin yüzde 12'sini karşıladı. Bu oranla Türkiye, rüzgâr ve güneşten elektrik üretiminde dünya ortalaması olan yüzde 9,4'lük payı geride bıraktı.
Ayrıca özellikle rüzgâr türbinlerinin ve güneş panellerinin yerli olarak üretimi konusundaki çalışmalar sonuç verdiğinde yatırım maliyetleri de düşürülerek bu alandaki yatırımlar daha da hızlanacak.
Enerji açığını kapatmak için canhıraş bir mücadele var. Hiç şüpheniz olmasın. Yakın dönemde de bu sıkıntıdan ülkece kurtulmuş olacağız.
Böylece Türkiye bütçesindeki cari açığa sebep olan en sıkıntılı kalem kapandığında büyük kalkınma hamlesi için hazırlığını tamamlamış olacak.
Sonrası mı?
Herkes gıptayla Türkiye’yi izleyecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.