Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Kısıtlamalar, psikolojimiz ve alışkanlıklarımız

Kısıtlamalar, psikolojimiz ve alışkanlıklarımız

Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada 21 Haziran tarihini işaret ederek normalleşme adımlarının yeniden güncelleneceğinin sinyalini vermişti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da esneme için Haziran sonunu işaret etti. Daha önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Türkiye ekonomisi Temmuz ayıyla birlikte şaha kalkacak açıklamasını da not edelim.

Hükümet tarafında vaka sayıları ve aşılama rakamlarına paralel olarak kısıtlamaların esnetilmesi için Haziran sonunun hedeflendiği görülebiliyor.

Toplumdaki beklenti de o yönde.

Elbette beklenti, kısıtlamaların kaldırılması yönünde. Hem aşılamada gelinen sayı, hem vaka sayılarındaki düşüşün devam ediyor alması bu beklentiyi daha da yükseltiyor. Yaklaşık 20 aylık bir süreç özellikle toplum psikolojisini çok etkiledi. Bu etki henüz ekonomide olduğu gibi henüz veri olarak bize yansımadı. O yüzden de pandeminin psikolojimize etkisinin boyutlarını ölçemiyoruz. Sadece kendimiz ve yakın çevremizden edindiğimiz veriler üzerinden yorumlayabiliyoruz.

Pandemi kişisel olarak sadece psikolojimize değil alışkanlıklarımız da etkiledi. Alışverişten, tatile her anlamda alışkanlığımızı etkiledi.

Bazı etkiler kalıcı olacak, bazılarının etkisinden kurtulmak uzun sürecek, bazılarının etkisinden de çok çabuk sıyrılacağız.

Devlet nasıl ekonomik olarak ayakta kalmakta zorlanan işletmeler için çeşitli destek paketleri açıkladı ve uyguladı. Bunun gibi acilen toplumdaki psikolojik hasarı tespit çalışması yapılıp, bu noktada bilimsel olarak ihtiyacı olduğu tespit edilen vatandaşlara da psikolojik destek verilmeli. Bu destek toplum sağlığı açısından hayati olup hiç savsaklanmaya da gelmez.

Pandemide aile içi şiddet ve doğal olarak topluma yansıması olarak toplumsal şiddetin yukarı doğru bir ivme kazandığı bir gerçek. Eğer devlet vatandaşına psikolojik destek vermezse her geçen gün o tavır ve davranışların kalıcı olacağına şüphe yok.

Bireyselliği ve yalnızlığı dayatan öyle bir süreçten geçiyoruz ki kimse kimsenin halinden anlamaz hale geldi. Bu biz değiliz. Değişiyoruz, dönüşüyoruz. Hep birlikte yapabildiğimiz her şeyden uzak kaldık. Eş dostla bırakın kucaklaşmayı, tokalaşamadık, hatta bayramlaşamadık bile. Ne ramazan ramazan gibi oldu. Ne bayram bayram gibi.

Açıkçası toplum olarak ağzımızın tadı hiç yok. Kısıtlamaların kaldırılmasına dair beklentinin yükselmesi de bu sebeple normal. Kısıtlamaların hafifletilmesiyle hiçbir şey olmamış gibi davrananlarımızın yanında “Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, bir çuval inciri berbat etmeyelim” diye sessizce sabırla bekleyenler var. Bu toplum kesiminin sessizliği bunaldığı anlamına gelmemeli.

İnsan olarak toplumdan soyutlanarak bilgisayar veya cep telefonumuzun içine hapsolmuş vaziyetteyiz. Hele de çocuklarımız. İçine kapanık ve sanal dünyanın esiri olmuş bir haldeler. Bu hasar öyle kolay kolay atlatılacak gibi değil.

Yaşı müsait olanlar hatırlar. Eskiden anne babalar çocuklarını sokaktan eve getirebilmek için çabalarlardı. Sokakta neredeyse mahallenin çocukları hep birlikte sabahtan akşama kadar bıkmadan usanmadan koştururlardı.

Peki şimdi öyle mi?

Anne babalar, çocuklarını sokağa çıkartmak için çaba gösteriyor. Artık onları ne bilgisayardan ne cep telefonundan uzak tutmak mümkün. Dünyalarının büyük bir kısmı sanal.

Dün çocuklarımızı cep telefonu, bilgisayar ve televizyondan nasıl uzak tutmamız gerektiği konusunda uyarıda bulunan Milli Eğitim Bakanlığı uzmanları ve öğretmenlerin geldiği noktaya bakın.

Çocuklarımıza o uzak tutmamızı istedikleri teknolojik aletler üzerinden ders verir haldeler. Üstelik çocuklarımızın verilen dersi ne kadar alıp almadığı konusunda ebeveynlere göre daha eminler. Ölçme ve değerlendirme olmadan nasıl hedefi 12’den vurduklarını düşündüklerini bilemiyorum. Onlar müfredata göre dersi veriyorlar. O konuda sıkıntı yok. Öğretmenler büyük çoğunlukla derslere devam ediyor ama hepsi değil. Bunu da kabul etmek lazım.

Öğrencilerimizin normal hayata adapte olmaları büyüklere göre muhtemelen daha kolay olabilir. Özellikle okullar açıldıktan sonra özledikleri arkadaşlarıyla buluşmaları onları daha kolay rehabilite edebilir ama ya aşı sonrasına kadar kapalı kalan, yerinden kımıldamadığı için kireçlenmesi artan, doya doya yürüyemediği için eklemlerindeki hareket kabiliyeti azalan 65 yaş üstü anne babalarımız?

Çok uzun bir süre çocuklarının ve torunlarının hasretiyle yanıp tutuşanlar içlerine yerleşen korkuyu o kadar kolay atabilecekler mi? Onları gördüklerinde eskisi gibi korkusuzca öpüp koklayabilecek mi?

Çok kolay olmayacak gibi görünüyor doğrusu. İçimizde hep bir tedirginlik olacak.

Pandemi sadece psikolojimizi değil alışkanlıklarımızı da etkiledi. Bu değişimden en çok toplumun direği küçük esnaf etkilendi. Çoğunluğu ayakta kalmak için büyük çaba harcıyor. Bazı gruplar ise çoktan çekildi piyasadan.

İstediğiniz ürünü kapınıza kadar getiren bir alış veriş sistemi tüm ağırlığıyla hayatımızda. Ellerinden gelse bizi eve hapsedecek, dışarı çıkarmayacaklar. Hayattan soyutlanmamızı istiyorlar. Pandemi korkusuyla bunu bir nebze de başardılar doğrusu.

Aslında online alışverişin cazip tarafları da yok değil. Bilmem yasaklar biraz gevşeyince çıkıp dolaşma fırsatı bulabildiniz mi?

Esnaf kapanmanın bedelini fiyatlara yansıtmış durumda. Zararını olabildiğince vatandaşın üzerinden çıkarmaya odaklanmış durumda. Belki şartlara bakıldığında bu da normal. Cebimize uymasa da yadırgamak pek adaletli olmaz. Zira pandemi öncesine göre maliyetler oldukça yükseldi. Üzerine bir de kapanmanın zararı eklenince belki de onlara başka çare kalmadı.

Piyasadaki yüksek fiyatlar, online alışveriş sitelerine yansımamış görünüyor. Her türlü ihtiyacımızı mağazalardan daha ucuza internette bulmak mümkün. Bu da insanları online alışverişe yönlendiriyor. Özellikle genç kesim neredeyse tüm alışverişini internet üzerinden yapıyor. Zaten bir hareket vardı. Pandemi bu davranışı kalıcı hale getirdi. Bizim gibi daha yaşlı kesim hala çoğunlukla dokunarak ve deneyerek alış veriş yapıyor.

Tatil planlarında daha önce son sıralarda yer alan çadırlı kamplı doğa tatilleri, villa ve bungalov tarzı konaklamalar ön plana çıkmış durumda. Eskiden yüzüne pek bakan olmadığı için makul seviyelerde olan fiyatlar, doğrusunu söylemek gerekirse bugünlerde uçmuş durumda.

Hepimiz değişiyoruz. Hatta değiştik. Eski alışkanlıklarımıza belki de hiç geri dönmeyeceğiz. Tüm dünya olarak bir eşikten geçiyoruz.

Bir gerçek var ki bizi birileri yönlendiriyor ve bu yönlendirmede büyük beklenti ve çıkarları var.

Bakalım bunlardan payımıza ne düşecek?

Ne kadarı kalıcı etkiler olacak hayatımızda?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi