Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Normalleşmeye hazır mıyız?

Normalleşmeye hazır mıyız?

Yaklaşık 1,5 yıldır süren salgının etkisi sadece fiziki değil. Asıl alışkanlıklarımızdan uzaklaşmak zorunda kalmak ruh sağlığımızı da oldukça etkiledi. Çıplak gözle görülebilen bu durumu bilimsel veriler de destekliyor.

Toplumda gerginlik had safhada. Bunu her an her olayda görmek mümkün. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı. En ufak bir olayda hır gür başlıyor hemen. Aile içinde de böyle, sokakta da, iş yerinde de, trafikte de. Toplumda şiddet her anlamda yükseldi. Kime dokunsan patlama noktasında.

Evet, sabrettik. Gerçekten çok sabrettik.

Önceki akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası yapacağı açıklamayı hepimiz dört gözle bekledik. Kimimiz artık bacaklarımızdaki prangadan kurtulup doyasıya gezip dolaşmayı hayal ederken, kimimiz ekmeğinin derdinde, dükkanının açılmasına izin verilip verilmeyeceğini merak ediyordu.

Esnafın küçük bir kesimi hariç sınırlı da olsa hayatın normale dönmesinin ilk adımları atıldı. Hayırlara vesile olsun inşallah.

İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelgeye göre; Kapalı yüzme havuzları, hamam, sauna ve masaj salonları, nargile salonu ile gazino gibi iş yerlerinin faaliyetlerine yeni bir karar alınıncaya kadar ara verilmesine devam edilecek. Onlar biraz daha bekleyecekler. Elbette beklemeye maddi ve manevi mecali olanlar. Olmayanlara da devletimiz destek olursa kayıpsız atlatabilirler bu süreci. Devletimiz de en başından beri yaptığı gibi desteğini esirgemeyecektir.

Kahvehaneler ile açılıyor ama henüz oyun oynamak yasak. Toplumun, özellikle emeklilerin neredeyse buluşma noktası olan kıraathanelerde dostlukları tazelemeye izin çıktı. Bu iyi bir gelişme ama bakalım hem işletme sahibini hem de müdavimlerini mutlu edebilecek mi?

Anayasa değişikliği döneminde bir slogan vardı hani? “Yetmez ama evet”. Belki öyle demek gerekir bugünlerde. Hiç olmamasından iyidir deyip bir süre daha sabredecekler artık. Sonuçta sıkıntılı da olsa dükkanının kapısını açabiliyor olmak psikolojik olarak az da olsa rahatlatama getirecektir.

Pandemi öncesi gününün çoğunu ev dışında geçirenlerin  uzun bir süredir evde sıkışıp kalmaları, bir sürü probleme sebep oldu. Aynı evde yaşayıp da akşama kadar birbirini görmeyen insanlar haline dönüştük. Aile içi şiddetin her anlamda yükseldiği bir dönem yaşadık, yaşıyoruz. Yeni kararlar ve gidişat bu yönde topluma can suyu olacak.

Elbette ideal olan her anlamda normale dönebilmek. Fakat bunun için bir süre daha sabretmemiz gerekecek. Özellikle aşılamanın ne kadar kısa sürede yapılabileceğine göre değişecek bu durum. Üniversitelerin 13 Eylül’de normal eğitime başlayacağının ilan edilmesi planın o güne kadar tamamlanmasının planlandığının bir işareti kabul edilebilir.

İsteyen için geçerli olsa da haftada 2 gün yüz yüze eğitim ilkokullarda bu haftadan itibaren, ortaokul ve liselerde de 7 Haziran itibariyle başlayacak. Çocuklarımızın hem eğitimleri ondan da önemlisi hem de psikolojileri için çok önemli bir durum. Telafi eğitimi de gündemde. Planlaması yapıldı.

Bizim çocukluğumuzda anne babalarımız bizi sokaktan eve sokmak için çaba gösterirken şimdi ebeveynler çocuklarını sokağa çıkmaya ikna etmeye çalışır hale geldi. Çocuklarımız pandemi sebebiyle aslında eve değil, bilgisayar ve cep telefonlarının içine hapsoldu. Onları oradan çıkarmak ve normal hayata döndürebilmek için psikolojik destek dahil her şey yapılmalı. Unutmayalım çocuklukta yaşananlar gelecek hayatının mayası. Eğer bugünü düzeltemezsek yarın daha ciddi sıkıntıları yaşamaları muhtemel.

Öyle bir süreç yaşadık ki özellikle psikolojik, ekonomik ve eğitime olan etkileri uzun yıllar süreceği aşikar. Önemli bilimsel çalışmalara tez konusu olacağına da şüphe yok.

Ekonomik olarak özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin aldıkları hasar, normal döneme göre değerlendirildi ve destek verildi. Onlar için gerçek mücadele şimdi başlıyor. 1,5 yıllık dönemde toplumun alışveriş eğilimi değişmeye başladı. Online alışveriş hiç olmadığı kadar revaçta. Artık insanlar dükkan dükkan gezmek yerine internet üzerinden eve teslim alışveriş yapıyor. Hem de daha ucuza.

Dükkan dükkan gezenlerin kimisi alışkanlıktan kimisi ise kapalı ortamdan kurtulmanın sevinciyle kendini dışarı atanlar. Salgının bu alışkanlıklara etkisini kısıtlamanın sona erme sevincinin geçmesiyle daha net olarak görebileceğiz.

Küçük ve orta ölçekli esnaf çok sıkıntılı günler geçirirken online alışveriş siteleri, kargo şirketleri çok yüksek cirolar yaptılar. Özelikle küresel şirketler. Zincir marketler de gücüne güç katanlardan. Pandemiyle her anlamda dönüştük. Dönüştük mü, dönüştürüldük mü? Sorusu hep gündemde olacak. Biz de sorgulayacağız ama bu yazıda değil. Geleneksel esnaf yapılanmamız büyük bir hasar aldı. Küreselleşme ve tekelleşmenin etkileriyle yüzleşiyoruz.

Küçük oyuncunun ayakta kalamadığı, neredeyse tüm sahanın küresel oyuncular tarafından kontrol edildiği bir piyasaya doğru gidiyoruz. Buna tedbir almak şart. Yoksa fiyat konusu dahil dayatmalarla karşılaşmalarımız mümkün.

Tarım üretimi açısından dünyanın önde gelen ülkelerinden olmamıza rağmen gıda fiyatlarını kontrol edemediğimiz ve keyfi uygulamalara tabi olduğumuz dönemler yaşadık. Dün patates soğan oldu adı, bugün sıvı yağ. Fakat oldu.

Aradan küçük esnaf çıkınca ortalığı ahtapot gibi saran 3-5 zincir marketin yöneticilerinin kendi aralarında kurduğu WhatsApp grubunda belirlendi fiyatlar. Piyasa da değil. Fahiş fiyat artışları gördük. Üstelik bu artışlar üreticiye de yansımadı. Küçükler can çekişirken büyükler daha büyük cirolar yaptı.

Pandeminin psikolojik etkilerinin nasıl giderileceği üzerine devletin kafa yorması şart. Topluma psikolojik destek şart. Zaten bu konuda bilinçli olan kesim kendisi sıkıntı yaşadığı olay olduğunda destek alıyordu. Bu anlamda bir alışkanlık var zaten. Fakat öğrencilerden başlamak üzere topluma format atmak şart. Gerçekten psikolojik desteğe ihtiyacımız var. Yoksa öyle kolay kolay normalleşemeyeceğiz.

Eğitim konusuna gelince, pandemi döneminin en kafası karışık bakanlığı desek yeridir Milli Eğitim Bakanlığı için. YÖK desen hiç riske girmedi. Üniversiteleri kapattı, dert tasa kalmadı. Hocalarımız uzaktan eğitimin rahatlığına teslim oldu. Hafta sonu ve gece demeden kendi uygunluklarına göre dersleri koydular. Hatta kimisi sağ olsun, ders anlatmaya bile tenezzül etmedi YouTube’dan bir link koyuverdi öğrencinin önüne. 2 yıllık yüksekokul kazanıp okula uğramadan mezun olan öğrencilerimiz var.

Esas mesele şu; uzaktan eğitimle tüm müfredatı verseniz de yüz yüze eğitimde bile dikkatini sağlayamadığınız bir öğrencinin uzaktan eğitimde ekran arkasından dikkatini sağlayabildiğinizden nasıl emin olabilirsiniz?

Bence kimse emin değil. Eminiz diyorsa da kendini kandırıyor. Zira gerçekler öyle söylemiyor. Kim ne derse desin. Eğitimde 2 kayıp yılımız var. Bunu nasıl telafi edebileceğimize dair bir planımız da yok. Sadece pansuman tedavisi var. Klasik dostlar alışverişte görsün hesabı. İnşallah yanılırız.

Normalleşme adımlarının sevinciyle pek farkında değiliz ama yapacak çok işimiz var. Hem de öyle lay lay lom diyerek geçiştiremeyeceğimiz türden işler.

Unutmayalım, pandemiden daha zor bir dönem bizi bekliyor. Hiçbir şey kendiliğinden normalleşmeyecek. Çaba gerekiyor.

Siz hazır mısınız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi