Maske konusu çok sıktı ama…
Maske takmayana değil takana tuhaf gözle bakıldığı günlere geldik ki maalesef bu durum önce rehavetin, ardından da Allah korusun istenmeyen sonuçlara sebep olacak günlerin habercisi olabilir.
“Sıcak havalarda terletiyor. Kaşıntı yapıyor. Daraltıyor, bunaltıyor. Vücudu oksijensiz bırakıyor.” gibi söylemlere bir nebze hak verilebilir. Ancak maske takmamanın doğuracağı sağlık sorunları ve alınan veballer bu mazeretlerden çok daha fazla yıkıcı ve ağır olabilir.
“Bana bir şey olmaz.” düşüncesinde olanların “Olacağa ve öleceğe çare yoktur.” gibi sözlerin ardına sığınmaya hiç ama hiçbir hakları yoktur. O zaman Cenab-ı Hak “Biz insanların kaderini çabasına göre kıldık.” ayetini neden indirsin ki?
Tedbir kaderi dolayısıyla takdiri bozar. Bu sözlerim tabii ki “Elhamdülillah Müslümanım” diyenler için geçerlidir.
Maskenin sürekli takılmasına gerek var mıdır? Tabii ki yoktur. Kalabalık ortamlarda, insanlarla sohbet esnasında ya da hastane ortamlarında kullanılması gerekiyor. Arabada yalnızken, aile içinde ya da kimsenin olmadığı yerlerde vücudun oksijensiniz kalmaması açısından maske kullanımına gerek yoktur. Faydalı da değildir zaten.
Bu pandemi sürecinde “Senin masken beni, benim maskem de seni korur.” kuralı vardır. Bu kural hem dünyamızı, hem de ahiret hayatımızı kurtaracak altın bir kuraldır.
Nasıl mı?
Şimdi söylenen kurallara uyarak ve maske takarak dışarı çıkan bir insan düşünelim. Maske takmasına ve önlemler almasına rağmen kendisine virüs bulaşmış olması ya da başkasına bulaştırmış olması o insan için tamamen bir kaderdir. “Cenab-ı Hak böyle takdir etmiş. Ondan gelen her şeye eyvallah.” diyebilmek ve sonuçlarına katlanıp sabredebilmek de kadere imandır.
Bir de söylenen kurallara uymadan ve maske takmadan dışarı çıkan bir insan düşünelim. Bu insana virüsün bulaşmış olması ya da başkasına bulaştırmış olması ise kader değil ağır vebal ve kul hakkıdır. Önlemini almış ancak önlem almayan biri tarafından hastalanarak vefat etmiş birisi mahşeri alemde bu insanın yakasına yapışıp hesap soracağından kimsenin şüphesi olmasın.
Kul hakkının, tövbesi olmayan ve insan amelini darmadağın edebilecek bir günah olduğunu da sanırım söylememe gerek yoktur.
Hoşgörü ve evliyalar şehri Konya’nın vaka sayılarında üst sıralarda yer alması gerçekten üzüntü verici bir durumdur. Kim ne derse desin bu durum Konya’nın tedbirsiz olduğunu gösteriyor maalesef.
İstanbul’da verdiğim bir seminerde “Ben hoşgörü ve evliyalar şehri Konya’dan geliyorum.” dediğimde bir kişi çıkıp “Hocam öyle söylemeyin. Demek ki Konya’da insanlar o zamanlar o kadar çok bozulmuşlar ki Allah da o kadar çok evliya ve âlim göndermiş.” dediğinde tepki göstermiş ve tavrımı net ortaya koymuştum. Şimdi bu durumlar Konya hakkında olumsuz düşünceye sahip olanların ekmeğine bal, kaymak ve yağ sürmeyecek midir?
Bu dünya geçici bir dünya ve bu musibet hepimiz için bambaşka bir sınavdır. Gelin kul hakkı ve vebal yüklü bu sınavı bir Müslümana yakışır şekilde atlatalım. Sınavda olduğumuz şu yalan dünyayı ve ebedi hayatın başlangıcı olan ahiret hayatımızı yakıp perişan etmeyelim
Müslüman Müslümanı uyarmakla mükelleftir. Bu sözlerime takva sahibi bir mümin zaten hak verecektir. Cehalet kelepçesi ile kilitlenmiş bir beyine, İslam ahlakından uzak mühürlenmiş bir kalbe sahip olanlar ise hak vermeyecektir ve bildiklerini okuyarak kuralsız davranmaya devam edeceklerdir.
Allah sonumuzu hayır eylesin..
Sağlıcakla kalın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.